I will answer within three days.
- Üç gün içinde cevap vereceğim.
Within hours, many of the other banks had to close.
- Saatler içinde, diğer bankaların çoğu kapanmak zorundaydı.
You've done a wonderful job on the interior decoration.
- İç dekorasyon üzerine harika bir iş yaptın.
He made over the interior of his house.
- O, evinin içini yeniletti.
My father is a pilot on the domestic line.
- Babam iç hatlarda çalışan bir pilot.
Do you have a cheap flight ticket on a domestic line?
- İç hatlarda ucuz bir uçak biletiniz var mı?
Music is inner life, and he will never suffer loneliness who has inner life.
- Müzik iç yaşamdır. İç yaşamı olan asla yalnızlık çekmeyecek.
He looked confident but his inner feelings were quite different.
- Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
That is an internal affair of this country.
- O, bu ülkenin iç işidir.
We dissected a frog to examine its internal organs.
- Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
He'll never show it, but I think that deep down, he's seriously worried.
- Hiçbir zaman bunu belli etmeyecek ama içinden ciddi bir şekilde endişeli olduğunu düşünüyorum.
The box Tom gave me contained potatoes.
- Tom'un bana verdiği kutunun içinde patates vardı.
The boy found the big box contained nothing but old newspapers.
- Çocuk, içinde eski gazetelerden başka hiçbir şey içermeyen büyük bir kutu buldu.
Tom felt comfortable inside his sleeping bag.
- Tom uyku tulumunun içinde rahat hissetti.
Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
- Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
It is painful for me to see the name of the traitor among other names in the same sentence.
- Aynı cümle içinde diğer adların arasında hainin adını görmek benim için acı verici.
I lost him among the crowd.
- Onu kalabalığın içinde kaybettim.
You really have to control your jealousy. It's like a beast inside of you.
- Gerçekten kıskançlığını kontrol etmek zorundasın. O senin içindeki bir canavar gibidir.
There were many books inside of that box.
- O kutunun içinde birçok kitap vardı.
We are all witnessed the unlucky incident included Tom.
- Tom’un da içinde olduğu talihsiz bir olaya hepimiz tanık olduk.
There are subcultures within cultures.
- Kültürler içinde alt kültürler vardır.
I like English the best of all the subjects.
- Tüm konuların içinde en çok İngilizceyi severim.
Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
- Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
There are two zombies inside my house.
- Evimin içinde iki tane zombi var.
She bent her head in shame.
- O utanç içinde başını eğdi.
The doctor used X-rays to examine my stomach.
- Doktor midemi incelemek için X-ışınları kullandı.
The stomach is one of the internal organs.
- Mide iç organlardan birisidir.
Catherine stayed indoors because it was raining.
- Yağmur yağdığı için Catherine içerde kaldı.
Tom sometimes wears sunglasses indoors.
- Tom bazen içerde güneş gözlüğü takar.
Playing cards is not in itself harmful.
- İskambil oynamak kendi içinde zararlı değildir.
Technology is in itself meaningless unless it serves mankind.
- Teknoloji insanlığa hizmet etmedikçe kendi içinde anlamsızdır.
If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets.
- Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.
He drank a great swig from the bottle.
- O, şişeden büyük bir yudum içti.
She will return within an hour.
- O bir saat içinde geri dönecektir.
The school is within walking distance of my house.
- Okul evimin yürüme mesafesi içerisindedir.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
Do you have alcohol-free drinks?
- Alkolsüz içecekleriniz var mı ?
It's possible that the drinking water has chlorine, lead, or similar contaminants in it.
- İçme suyunda klor, kurşun ya da benzer kirletici madde bulunması mümkün.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
After taking a bath, I drank some soft drink.
- Duş aldıktan sonra biraz meşrubat içtim.
John drank many bottles of wine.
- John birçok şişe şarap içti.
There are two zombies inside my house.
- Evimin içinde iki tane zombi var.
Tom felt comfortable inside his sleeping bag.
- Tom uyku tulumunun içinde rahat hissetti.
I am uncomfortable in these new shoes.
- Bu yeni ayakkabıların içinde rahat değilim.
The nervous girl is in the habit of chewing the end of her pencil.
- Yaramaz kız kaleminin sonunu çiğneme alışkanlığı içinde.
i am stuck in the elevator - asansörün içinde kaldım.
The Japanese are often criticized for being inward looking and insufficiently international in their outlook.
- Japonya görünüşte içe dönük ve yetersiz uluslararası yapıya sahip olduğundan dolayı sık sık eleştirilmektedir.
We have become an intolerant, inward-looking society.
- Biz hoşgörüsüz, içe dönük bir toplum olduk.
No one seems to have the guts to do that anymore.
- Artık hiç kimsenin onu yapmak için cesareti var gibi görünmüyor.
People often spill their guts to bartenders.
- İnsanlar genellikle içlerini barmenlerinine dökerler .
The civil war in Greece ended.
- Yunanistan'da iç savaş sona erdi.
It prevented a civil war.
- Bu bir iç savaş engelledi.
Tom held his cup out for Mary to refill it.
- Tom Mary'nin onu yeniden doldurması için kupasını uzattı.
Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill.
- Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti.
Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
- Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
She is embarrassed to breastfeed in public.
- O, halk içinde emzirmeye utanıyor.
Smoking can cause breast cancer.
- Sigara içmek meme kanserine neden olabilir.
Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons.
- Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.
Lütfen muhtevayı gözden geçiriniz ve herhangi bir mütenasip geri bildirimi veriniz.
- Lütfen içeriği gözden geçiriniz ve herhangi uygun bir geri bildirim veriniz.
Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir.
- Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.