It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
I usually have a light breakfast.
- Genellikle hafif bir kahvaltı yaparım.
I was mildly disappointed.
- Hafifçe bir hayal kırıklığına uğradım.
We have a mild winter this year.
- Bu yıl hafif bir kış var.
Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
The tower leaned slightly to the left.
- Kule sola doğru hafifçe eğildi.
This titanium bicycle made in Italy is incredibly lightweight.
- İtalya'da yapılan bu titanyum bisiklet inanılmaz hafiftir.
This carbon fiber bicycle is incredibly lightweight.
- Bu karbon fiber bisiklet inanılmaz hafiftir.
Someone tapped me on the shoulder.
- Birisi omuzuma hafifçe vurdu.
Tom tapped on the window.
- Tom pencereye hafifçe vurdu.
I like my coffee weak.
- Kahvemi hafif severim.
I'd like my coffee weak.
- Kahvemi hafif istiyorum.
Just close your eyes, whispered Tom, and when Mary closed her eyes, he kissed her softly on the lips.
- Tom Sadece gözlerini kapat. diye fısıldadı ve Mary gözlerini kapatınca, onun dudaklarını hafifçe öptü.
The dog barked softly.
- Köpek hafifçe havladı.
I dress lightly all the time.
- Her zaman hafifçe giyinirim.
Tom kissed Mary lightly on the lips.
- Tom Mary'yi dudaklarından hafifçe öptü.
Do you have any light beer?
- Hiç hafif biran var mı?
The candle's flame is flickering in the soft breeze.
- Mumun alevi hafif rüzgarda titriyor.