Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
- Tom and Mary lie to each other all the time.
Tom ve Mary birbirine çok yakın.
- Tom and Mary are very close to each other.
Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
Onlar birbirini çok iyi tanımıyorlar.
- They don't know each other very well.
Birbirinizi tanıyor musunuz?
- Do you know each other?
Sanki yıllarca birbirlerini görmemişler gibi İki insan yürekten tokalaşıyorlardı.
- The two people were shaking hands heartily as if they had not seen each other for years.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Biz birbirimizi tanımıyoruz.
- We don't know each other.
Biz ayrıldık, birbirimizi asla tekrar görmeyeceğiz.
- We parted, never to see each other again.
Maria and Robert loved each other.
... and then the sentence was completed "a greater understanding of each other's perspective." ...