Mary smoothed her hair.
- Mary saçını düzeltti.
Mary smoothed down her skirt.
- Meryem eteğini düzeltti.
Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese.
- Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.
She wore a plain blue dress.
- O, düz mavi bir elbise giydi.
I want to go straight.
- Ben düz gitmek istiyorum.
Lidia has blonde straight hair.
- Lidia'nın sarı düz saçları var.
Its surface was as flat as a mirror.
- Onun yüzeyi bir ayna kadar düzdü.
He gave me a flat answer.
- O bana düz bir cevap verdi.
I corrected even the smallest details.
- Ben en küçük ayrıntıları bile düzelttim.
Her birthday party will be held tomorrow evening.
- Onun doğum günü partisi yarın akşam düzenlenilecek.
Sixty percent of Japanese adult males drink alcoholic beverages on a regular basis.
- Yetişkin Japon erkeklerinin yüzde altmışı düzenli olarak alkollü içecekler içerler.
Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible?
- Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?
I can't think straight right now.
- Şu anda düzgün düşünemiyorum.
You must put these mistakes right.
- Bu hataları düzeltmelisin.
I'm going to raise my English level.
- İngilizce düzeyimi yükselteceğim.
Have you checked the oil level recently?
- Son zamanlarda yağ düzeyini kontrol ettin mi?
Go straight on, and you will find the store.
- Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.
She lives on another plane of existence.
- O, başka bir varlık düzleminde yaşıyor.
The plane rose sharply before leveling off as it left the coast.
- Uçak sahilden ayrılırken düz uçuşa geçmeden önce hızla yükseldi.
The toilet doesn't flush properly.
- Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
Form a straight line!
- Düz bir sıra oluşturun.
Where are the plates arranged?
- Plakalar nerede düzenlenmiş?
He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.