She announced her intention to retire.
- O, ona emekli olma niyetini bildirdi.
Research in Motion announced the layoff of 2000 employees and a restructuring of the company.
- Research in Motion 2000 işçinin çıkarıldığını ve şirketin yeniden yapılanmasını bildirdi.
The notice was badly printed.
- Bildirim kötü biçimde basıldı.
Tom's death notice was in today's paper.
- Tom'un ölüm bildirimi bugünkü gazetedeydi.
If that happens, you'll be the first to be notified.
- Eğer bu olursa ilk olarak size bildirilecek.
Why wasn't I notified?
- Neden bana bildirilmedi?
In such a case, notify his family.
- Böyle bir durumda, ailesine bildirin.
Will you notify me after 3 minutes?
- 3 dakika sonra bana bildirir misin?
Declare your position in a debate.
- Bir tartışmada konumunuzu bildirin.
Do you have anything to declare?
- Bildirecek bir şeyiniz var mı?
A healthy man does not know the value of health.
- Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
There is no knowing which team will win.
- Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
Ken didn't know what to say next.
- Ken gelecek defa ne söyleyeceğini bilmiyordu.
Ken talks as if he knew everything.
- Ken her şeyi biliyormuş gibi konuşur.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
His name is known to everyone in this town.
- Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir.
O, ona arabasını sattı.
- Hun solgte sin bil til ham.
O, bana yeni arabasını gösterdi.
- Hun viste mig sin nye bil.
Bu arabayı sana kim sattı?
- Hvem solgte denne bil til dig?