Sanırım Tom önyargılı.
- I think Tom is prejudiced.
Burada insanlar çok önyargılı.
- People here are very prejudiced.
Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.
- Sami's vision was severely impaired.
İnsanın beden ve aklı birbirine öylesine bağlıdır ki birini etkileyen diğerini de etkiler.
- The body and the mind of man are so closely bound together that whatever affects one affects the other.
Çocukluğunda ne yaparak harcadığın zaman hayatının geriye kalanını etkiler.
- What you spend time doing in your childhood affects the rest of your life.
Ben kusurlu bir insanım fakat bunlar kolaylıkla düzeltilebilen kusurlar.
- I am a flawed person, but these are flaws that can easily be fixed.
Önerilen kanun esasen kusurludur.
- The proposed law is fundamentally flawed.