Yeni baştan yapman gerekse neyi farklı yapardın?
- If you had to do it all over again, what would you do differently?
Japoncam için faydalı olacak güzel bir yazı hazırlamaya çalıştım, ama öğretmenim yazıda epey yanlışlar olduğunu ve yeni baştan yazmam gerektiğini söyledi.
- I have attempted to create a good essay which utilizes my Japanese, but my professor said that much of it was incorrect and that I have to do it all over again.
Google Translate, Ubuntu Çevirileri için yeterince iyi değildir. Ayrıca bu, Ubuntu ilkesine de aykırıdır.
- Google Translate is not good enough for Ubuntu Translations. Furthermore, this is against Ubuntu policy.
Fiyat düşük ama ayrıca kalite çok iyi değil.
- The price is low, but then again, the quality isn't very good.
Elimden geleni yaptım, yine de başarısız oldum.
- I tried my best, only to fail again.
Tom ve Mary, ertesi hafta yine orada buluşmak için karar verdi.
- Tom and Mary decided to meet there again the following week.
Ve onu üç günde tekrar kaldıracağım.
- And I will raise it again in three days.
Onu asla tekrar yapmayacağım.
- I will never do it again.
İnsanlar genellikle yeni yasaya karşı.
- People in general are against the new law.
Genellikle insanlar tüketim vergisine karşıdırlar.
- In general, people were against the consumption tax.
Tom'u yeniden incitmek istemiyorum.
- I don't want to hurt Tom again.
Yeniden ödeyerek saçmalık etti.
- It is foolish of him to pay for it again.
Lütfen onu bir daha yap.
- Please do that again.
Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.
- Tom said that nothing like that would ever happen again.
sf.
O tek kelime Fransızca söyleyemez ama üstelik bir yerli gibi İngilizce konuşur.
- He can't say one word of French, but then again he speaks English like a native.
1. "Bunlar ekseriya üvey ana elinden kaçmış sakin çocuklar."- S. F. Abasıyanık.
2. "Üvey anası ona bir kurtarıcı gibi geldi."- T. Buğra.
Jefferson was aware of the literary tradition of anas, which extended back at least as far as Athenaeus's Dipnosophistarum, a delightful collection of table talk from ancient times covering a variety of subjects including law, literature, medicine, and philosophy.
My mother tongue is Spanish.
- Benim ana dilim İspanyolca'dır.
I can speak Esperanto as if it's my mother tongue.
- Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.
There are three primary colours and nine secondary colours for a total of twelve colours.
- On iki rengin bir toplamı için üç ana renk ve dokuz ikinci derecede renk vardır.
His primary reason for going out was to see Patty.
- Onun dışarı çıkmak için ana nedeni Patty'yi görmekti.
Dan didn't even take basic anatomy classes.
- Dan temel anatomi derslerine bile girmedi.
Iranians used to eat main meal with yoghurt.
- İranlılar ana yemeği yoğurt ile yerlerdi.
In various Turkish restaurants, shishkabob is the main food.
- Çeşitli Türk restoranlarında, şiş kebap ana yemektir.
The answer misses the point.
- Cevap ana fikirden uzaktır.
Some parents worry unnecessarily about their children.
- Bazı ana babalar çocukları hakkında gereksiz yere endişelenirler.
He just moved into an apartment he inherited from his parents.
- Ana babasından miras kalan bir apartmana henüz taşındı.
The separation of church and state is one of the fundamental principles of the Constitution.
- Kilise ve devletin ayrılması, anayasanın temel ilkelerinden biridir.
Water is the principle of all things; all comes from water, and to water all returns.
- Su her şeyin anasıdır; her şey sudan gelir, ve suya döner.
The separation of church and state is one of the fundamental principles of the Constitution.
- Kilise ve devletin ayrılması, anayasanın temel ilkelerinden biridir.
Our headquarters are in Boston.
- Ana merkezlerimiz Boston'da.
Capital, land and labor are the three key factors of production.
- Sermaye, toprak ve iş gücü üretiminin üç ana faktörüdür.
He doesn't like to wait until the last moment to do something.
- Bir şey yapmak için son ana kadar beklemeyi sevmez.
I guess Mom's native language was Esperanto.
- Ana'nın ana dili Esperantoydu galiba.
Self-confidence is the principal element of any great endeavor.
- Bir büyük girişimin ana elemanı kendine güvendir.
He sketches the outline of the machine.
- O, makinenin ana hatlarını kısaca anlatır.
I need to trace the outline.
- Ana hattı izlemeliyim.
We found it very hard going back to our base camp in the blizzard.
- Kar fırtınasında ana kampımıza geri dönmeyi çok zor bulduk.
We are in our homeland.
- Biz bizim anavatanımızdayız.
They defended their homeland against the invaders.
- Anavatanlarını işgalcilere karşı savundular.
The American Civil War is the central theme of the book.
- Amerikan İç Savaşı, kitabın ana temasıdır.
Envy is the central fact of American life.
- Kıskançlık, Amerikan yaşamının ana gerçeğidir.
I still call my mother Mama.
- Hâlâ anneme ana diyorum.
Her son is a mama's boy. He has to be with her all the time.
- Onun oğlu bir ana kuzusu. O her zaman onunla olmak zorunda.
Tom and Mary adopted two children whose parents had been killed by a suicide bomber.
- Tom ve Mary ana-babası bir intihar bombacısı tarafından öldürülmüş iki çocuğu evlat edindiler.
Some parents worry unnecessarily about their children.
- Bazı ana babalar çocukları hakkında gereksiz yere endişelenirler.
sf.
The small fork is for your salad, and the large one is for the main course.
- Küçük çatal salata için ve büyük olan ana yemek içindir.
The cardinal directions are: north, south, east, and west.
- Ana yönler kuzey, güney, doğu ve batıdır.
How many keys? asked Pepperberg.
- Kaç tane anahtar? Pepperberg sordu.
I have left my car keys behind.
- Araba anahtarlarımı unuttum.
They say that that man has a master key which opens all the doors of the city.
- Onlar bu adamın şehrin tüm kapılarını açan, usta bir anahtara sahip olduğunu söylüyor.
The key to the so-called mastery of any language is bringing the words and grammar to life through context.
- Sözde herhangi bir dilin hakimiyetinin anahtarı, kelimeleri ve dilbilgisini bağlama yoluyla hayata geçirmektir.
Coffee is one of the staples of Brazil.
- Kahve, Brezilya'nın ana ürünlerinden biridir.
The trunk is the main part of a tree.
- Gövde bir ağacın ana parçasıdır.
In English there are eight main parts of speech: noun, verb, adjective, adverb, pronoun, preposition, conjunction and finally interjection.
- İngilizcede dilin sekiz ana bölümü vardır:isim,fiil,sıfat,zarf,zamir,edat,bağlaç ve son olarak ünlem.
The main street is very broad.
- Ana cadde çok geniştir.