You want to work at METRO?!
 - METRO'da mı çalışmak istiyorsun?!
They had been working together for common interests.
 - Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
I wish to work in the laboratory some day.
 - Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
Did you stay home to study for the test?
 - Teste çalışmak için evde kaldın mı?
I'll have to study ten hours tomorrow.
 - Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.
A satellite has to operate in space within massive temperature differences.
 - Bir uydu uzayda büyük sıcaklık farklılıkları içinde çalışmak zorundadır.
I have to practice the piano every day.
 - Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
I want to run for president.
 - Devlet başkanı için çalışmak istiyorum.
I want to run for governor.
 - Ben vali için çalışmak istiyorum.
I want to start learning French. Can you recommend me any materials to study with?
 - Fransızca öğrenmeye başlamak istiyorum. Çalışmak için bana biraz malzeme tavsiye edebilir misin?
She serves as the club treasurer.
 - Kulüp saymanı olarak çalışmaktadır.
To try to bring it back would be foolish.
 - Onu geri getirmeye çalışmak aptalca olur.
I went for a walk to try to sober up.
 - Ayılmaya çalışmak için yürüyüşe gittim.
Sally was absent from school for two weeks, so she has to work hard to catch up with her class.
 - Sally iki haftadır okulda yok, bu yüzden sınıfa yetişmek için çok sıkı çalışmak zorunda.
Arguing with a woman is like trying to drown the water, burn the fire, dig the soil or catch the air.
 - Bir kadınla tartışmak suyu boğmaya çalışmak, ateşi yakmak, toprağı kazmak ya da havayı yakalamaya çalışmak gibidir.
Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
 - Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
They had been working together for common interests.
 - Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
Tom loves studying music.
 - Tom müzik çalışmayı sever.
I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
 - Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
 - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
I like studying history.
 - Tarih çalışmayı severim.
Running a farm is difficult.
 - Bir çiftlikte çalışmak zordur.
I want to start running.
 - Çalışmaya başlamak istiyorum.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
 - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to work in Paris I need to brush up my French.
 - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
The laborers are murmuring against their working conditions.
 - İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.
Jim was afraid of physical labor.
 - Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.
In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
 - Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
How many times a week does the soccer team practice?
 - Haftada kaç kez futbol takımı çalışma yapar?
He had an accident while working.
 - O çalışırken bir kaza yaptı.
She had an accident while working.
 - O çalışırken bir kaza yaptı.
He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam.
 - O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.
If she studied hard, she could pass the test.
 - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
If he studied hard, he could pass the test.
 - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
The machine has stopped functioning.
 - Makine çalışmayı durdurdu.
His eyes stopped functioning due to old age.
 - Gözleri yaşlılık nedeniyle çalışmayı durdurdu.
I'm trying to get in touch with her sister.
 - Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.
Pamela must have been at home when I tried to get in touch with her, but she didn't answer the telephone.
 - Onunla iletişim kurmaya çalıştığımda Pamela evde olmalıydı fakat telefona cevap vermedi.
Why do these elderly politicians spend so much time and effort trying to get reelected? Their lives are not likely to last much longer.
 - Bu yaşlı politikacılar neden yeniden seçilmeye çalışmak için bu kadar çok zaman ve emek harcıyorlar? Hayatlarının çok daha uzun sürmesi muhtemel değildir.
Study takes a lot of energy, but it is worth the effort.
 - Çalışma çok fazla enerji alır fakat bu çabaya değer.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
 - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
She devoted herself to mission work in Africa.
 - Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.
From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work.
 - 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.
He started to study in earnest.
 - O ciddi olarak çalışmaya başladı.
Tom didn't start to study French until he was thirty.
 - Tom otuzuna kadar Fransızca çalışmaya başlamadı.
I wish him the very best in his future endeavors.
 - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I wish her the very best in her future endeavors.
 - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
If you really need a job, why don't you consider working for Tom?
 - Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?
She can't make up her mind whether to get a job or to go on to college.
 - Çalışmak ya da üniversiteye gitmek arasında karar veremiyorum.
He works in the laboratory.
 - O labaratuarda çalışır.
I wish to work in the laboratory some day.
 - Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
I felt tired from having worked for hours.
 - Saatlerce çalışmaktan yoruldum.
Child as he was, he worked hard to help his mother.
 - O,çocukken,annesine yardım etmek için sıkı çalıştı.
I like studying history.
 - Tarih çalışmayı severim.
But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
 - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
Tom attempted to predict the results.
 - Tom sonuçları tahmin etmeye çalıştı.
He attempted to swim across the river.
 - Nehri yüzerek geçmeye çalıştı.
I like studying history.
 - Tarih çalışmayı severim.
But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
 - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
While working, he had an accident.
 - O çalışırken bir kaza yaptı.
He had an accident while working.
 - O çalışırken bir kaza yaptı.
How many times does the bus run each day?
 - Otobüs her gün kaç kez çalışır?
The number of cars running in the city has increased.
 - Şehirde çalışan arabaların sayısı arttı.
What's your major field of study?
 - Ana çalışma alanınız nedir?
Farmers are busy working in the field.
 - Çiftçiler tarlada çalışmakla meşgul.
The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world.
 - Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.
I'd still like to work together.
 - Ben hâlâ birlikte çalışmak istiyorum.
We have to work together.
 - Biz birlikte çalışmak zorundayız.
I went to many shops to look for the book.
 - Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
Unfortunately, the police had to wait until there was another victim to try to find more about the serial killer.
 - Ne yazık ki, polis seri katil hakkında daha fazla bilgi bulmaya çalışmak için başka bir mağdur buluncaya kadar beklemek zorunda kaldı.
I've got to try to find him.
 - Onu bulmaya çalışmak zorundayım.
Tom's father died from overwork five years ago.
 - Tom'un babası beş yıl önce fazla çalışmaktan öldü.
He died from overwork.
 - O, fazla çalışmaktan öldü.
It's impossible to reason with a drunk.
 - Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.