Tom her zaman iş başında çetin.
 - Tom is always hard at work.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
 - Tom is one of our hardest workers.
Tom Mary'ye karşı katıydı.
 - Tom was hard on Mary.
Yumurtamı katı kaynat lütfen.
 - Boil my eggs hard, please.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
 - The old man was hard of hearing.
Bu benim için çok zordu.
 - It's too hard for me.
Tom güçlükle yürüyebiliyordu.
 - Tom could hardly walk.
Tom acıya güçlükle katlanabiliyordu.
 - Tom could hardly stand the pain.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
 - Fate taught me a hard lesson.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
 - I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
O çok çalışan bir öğrencidir.
 - She is a student who studies very hard.
Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
 - Praise stimulates students to work hard.
O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.
 - He works hard to support his large family.
O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı.
 - He worked hard to support a large family.
Yağmur iyi ve şiddetli yağıyordu.
 - It was raining good and hard.
Şiddetli yağmur yağmaya başladı.
 - It began raining hard.
Biz çok çalışmak için zorlandık.
 - We were forced to work hard.
Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
 - Life is getting hard these days.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
 - Tom has hardly any close friends.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
 - Hardly anyone has seen this animal up close.
Tom kulağı ağır işitiyor gibi davranıyordu.
 - Tom pretended to be hard of hearing.
Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam.
 - I don't like girls who play hard to get.