The pain has mostly gone away.
- Ağrı çoğunlukla geçti.
Success depends mostly on effort.
- Başarı çoğunlukla çabaya bağlıdır.
Tom usually sleeps eight hours.
- Tom çoğunlukla sekiz saat uyur.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Women commonly live longer than men.
- Kadınlar çoğunlukla erkeklerden daha uzun yaşıyorlar.
Sirius is commonly called the Dog Star.
- Sirius çoğunlukla Dog Star olarak adlandırılır.
He frequently jumps from one topic to another while he is talking.
- O konuşurken çoğunlukla bir konudan diğerine atlar.
It happens frequently on vacation.
- Bu çoğunlukla tatilde olur.
In the main, I am in favor of political reform if meaningful changes are made.
- Çoğunlukla anlamlı değişiklikler yapılırsa ben siyasi reformdan yanayım.
From my own experience, illness often comes from sleeplessness.
- Benim kendi deneyimlerinden, hastalık çoğunlukla uykusuzluktan kaynaklanıyor.
She is often late for school on Mondays.
- Pazartesi günleri çoğunlukla okula geç kalır.
Buses in the country don't usually come on time.
- Ülkedeki otobüsler çoğunlukla zamanında gelmezler.
Tom usually sleeps eight hours.
- Tom çoğunlukla sekiz saat uyur.
His failure was mainly due to carelessness.
- Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.
Pollutants like this derive mainly from the combustion of fuel in car engines.
- Böyle kirleticiler çoğunlukla otomobil motorlarındaki yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır.
Even though Tom eats mostly junk food, he rarely gets sick and his BMI is in the normal range.
- Tom çoğunlukla abur cubur yese de, nadiren hastalanır ve Vücut Kitle İndeksi normal aralıktadır.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
More often than not, people believe what you tell them.
- Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
More often than not, a student will come up with the right answer.
The majority didn't accept the proposal.
- Çoğunluk teklifi kabul etmedi.
He won the election by a large majority.
- Büyük bir çoğunlukla seçimi kazandı.
They believed they were in the majority.
- Onlar çoğunlukta olduğuna inanıyordu.
The majority didn't accept the proposal.
- Çoğunluk teklifi kabul etmedi.
The crowd was mostly women and children.
- Kalabalık, çoğunlukla kadınlar ve çocuklardı.