An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
- Acil bir telgraf onu Tokyo'ya aceleyle geri getirdi.
Tom has gone to Boston on urgent business.
- Tom acil bir iş için Boston'a gitti.
McKinley demanded an immediate ceasefire in Cuba.
- McKinley Küba'da acil bir ateşkes istedi.
You need immediate medical attention.
- Acil tıbbi mücadeleye ihtiyacın var.
Do you have something else more pressing to do?
- Yapmak için daha acil başka bir şeyin var mı?
We have something pressing to discuss.
- Tartışacak acil bir şeyimiz var.
Our company is going to be left behind too if we don't create an environment in which we can get instant Internet access.
- Acil internet girişi olan bir çevre yaratmazsak, bizim şirketimizde geride kalacak.
In case of an emergency, dial 110.
- Acil bir durumda, 110'u çevirin.
This is an emergency.
- Bu acil bir durumdur.
Tom got an emergency call and had to leave work.
- Tom bir acil durum çağrısı aldı ve işi terk etmek zorunda kaldı.
What number should I call in case of an emergency?
- Acil durumda hangi numarayı aramalıyım?
When he got into the emergency department, they said he just imagined everything.
- O, acil servise vardığında onlar her şeyi düşündüğünü söyledi.
Where should I go to be admitted into the emergency room?
- Acil servise kabul edilmek için nereye gitmeliyim?
They're taking Mary to the emergency room.
- Mary'yi acil servise götürüyorlar.
Tom ended up in the emergency room.
- Tom acil odasında düştü.
Tom had to go to the emergency room by ambulance.
- Tom ambulansla acil servise gitmek zorunda kaldı.
They're taking Mary to the emergency room.
- Mary'yi acil servise götürüyorlar.
Emergency exits must be kept free of blockages for public safety.
- Acil çıkış yolları, kamu güvenliği için tıkanıklıklardan uzak tutulmalıdır.
Take the emergency exit!
- Acil çıkışı kullanın!