yolma

listen to the pronunciation of yolma
Türkçe - İngilizce
pluck

Mary started plucking her eyebrows when she was twelve years old. - Mary on iki yaşındayken kaşlarını yolmaya başladı.

Mary is busy plucking the feathers from the chicken. - Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.

plucking

Mary started plucking her eyebrows when she was twelve years old. - Mary on iki yaşındayken kaşlarını yolmaya başladı.

Mary is busy plucking the feathers from the chicken. - Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.

yol
manner
yol
road

In America cars drive on the right side of the road. - Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.

The muddy road has ruined my new shoes. - Çamurlu yol, yeni ayakkabılarımı mahvetti.

yol
{i} path

Show us the straight path. - Bize doğru yolu göster.

Although each person follows a different path, our destinations are the same. - Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.

yolmak
{f} pluck

Mary is busy plucking the feathers from the chicken. - Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.

yol
{i} track

I think you're on the right track. - Sanırım sen doğru yoldasın.

You are way off the track. - Sen yoldan çıkmışsın.

yol
way

Fortunately they had no storms on the way. - Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.

As they didn't know the way, they soon got lost. - Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.

yolma yün
plucked wool
yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

Where does this trail go to? - Bu keçi yolu nereye gidiyor?

Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France. - Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.

yol
{i} approach

This road is the only approach to the city. - Bu yol şehre giden tek yoldur.

What's the best way to approach a girl? - Bir kıza yaklaşmanın en iyi yolu nedir?

yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

Whichever way you take, it'll take you the same time. - Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.

There is a little time before the train departs. - Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

Silence prevailed along the funeral route. - Cenaze yolu boyunca sessizlik hüküm sürdü. (yaygındı)

Take the shortest route to Paris. - Paris'e en kısa yoldan gidin.

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

I don't feel like running all the way to the station. - Canım istasyona kadar tüm yolu koşmak istemiyor.

The road runs from Tokyo to Osaka. - Yol Tokyo ve Osaka arası çalışır.

yol
solution

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
style
yol
railway track
yolmak
pull up
yolmak
strip bare
yolmak
milk
yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

In Japan almost all roads are single lane. - Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.

We came to a place where the road branched into two lanes. - Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.

yol
meatus
yol
ways

You can get to her house in a variety of different ways. - Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.

Hackers find new ways of infiltrating private or public networks. - Hackerlar, özel ya da kamuya açık ağlara gizlice girmek için yeni yollar arıyorlar.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

Everything's in order here. - Burada her şey yolunda.

I need your address in order to send you a present. - Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.

yol
streak
yol
means

I have tried every means imaginable. - Akla gelebilecek her yolu denedim.

We must prevent a war by all possible means. - Mümkün olan tüm yollarla bir savaşı önlemeliyiz.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

Please tell me which railway line to use from the airport to downtown. - Havalanından şehir merkezine hangi demir yolu hattını kullanacağımı bana söyle lütfen.

The liner called at Hong Kong. - Yolcu gemisi Hong Kong'a uğradı.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

This road leads you there. - Bu yol sizi oraya götürür.

yolmak
fleece
yolmak
pull
yolmak
screw out of
yolmak
strip
yolmak
screw
yolmak
bleed
yolmak
rip off
yolmak
deflower
yol
{i} wise

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

yol
way of

He went Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya gitti.

She flew to Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya uçtu.

yol
way for
yol
via

Tom goes from Boston to Chicago with his car via the usual route. - Tom her zamanki yolla arabasıyla Boston'dan Chicago'ya gidiyor.

Reply me via mail only when you read and understand this. - Bunu okuyup anladığın zaman bana yalnızca posta yoluyla yanıt ver.

püsküllerini yolma (mısır)
tasseling
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

They finished eighty miles' journey. - Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.

She found the ring that she had lost during the journey. - O, yolculuk sırasında kaybettiği yüzüğü buldu.

yol
walk

The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus. - Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.

It's only a short way, so you can walk there in a few minutes. - Sadece kısa bir yol, bu yüzden birkaç dakika içinde oraya yürüyebilirsiniz.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

Tom has made plans for a trip to Boston. - Tom Boston'a bir yolculuk için planlar yaptı.

We opposed his plan to build a new road. - Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

Almost all of the passenger in the bus were asleep when the accident happened. - Kaza olduğunda neredeyse otobüsteki yolcuların hepsi uyuyordu.

The bus stopped to take up passengers. - Otobüs yolcuları almak için durdu.

yol
access

The police restricted access to the road. - Polis yola girişi kısıtladı.

The town is accessible by rail. - Şehre demir yolu ile erişilebilir.

yol
beeline
yol
{i} weigh

What do you think the best way to lose weight is? - Zayıflamak için en iyi yolun ne olduğunu düşünüyorsun?

Tom is looking for an easy way to lose weight. - Tom kilo vermek için kolay bir yol arıyor.

yolmak
(for someone) to pull out, tear out (his hair)
yolmak
flake
yolmak
to pluck; to tear out; to strip bare; to milk, to bleed; to fleece, to rib sb off
yolmak
to pull up (a plant) by the roots
yolmak
rive
yolmak
to milk, bleed, or mulct (someone) of his money
yolmak
to pluck (a chicken, etc.)
yolmak
tear
yolmak
pick
Türkçe - Türkçe
Sapı orakla biçilmeyecek kadar kısa kalmış ekin
Yolmak işi
Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
Yolmak
(Osmanlı Dönemi) MÜRUT
Yolmak
(Osmanlı Dönemi) ZEBK
Yolmak
(Osmanlı Dönemi) HERMELE
Yolmak
(Osmanlı Dönemi) NETŞ
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Gemiyle yolculuk yapmayı severim. - Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.

Bu gemi okyanuslarda yolculuk yapmak için uygun değil. - Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi
yolmak
Çekerek yerinden çıkarmak, çekip koparmak: "Yoluyor mu, ne yapıyor bilmem, pişik suratlı olmuş."- M. Ş. Esendal
yolmak
Dolandırarak, hile ile birinin parasını almak
yolmak
Çekerek yerinden çıkarmak, çekip koparmak
yolma