kesinlik

listen to the pronunciation of kesinlik
Турецкий язык - Английский Язык
precision

Precision is important in math. - Kesinlik matematikte önemlidir.

Precision in measurement is important. - Ölçümde kesinlik önemlidir.

accuracy
(Hukuk) certainty

The present is the only reality and the only certainty. - Şimdiki zaman, tek gerçeklik ve tek kesinliktir.

I can say with certainty that he hates me. - Onun benden nefret ettiğini kesinlikle söyleyebilirim.

certitude
conclusiveness
roundness
literalness
decidedness
positive

I'm absolutely positive that Tom can do that. - Tom'un bunu yapabildiğinden kesinlikle eminim.

You look positively haggard. - Sen kesinlikle bitkin görünüyorsun.

perspicacity
scrupulosity
souring
definitiveness
absoluteness
certain

Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man. - Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.

He is certainly not without courage. - O, kesinlikle cesaretsiz değildir.

irrevocability
sure

Esperanto is surely an enormous waste of time! - Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!

It's great! You'll laugh for sure. - O harika! Kesinlikle güleceksiniz.

certainty, definiteness, accuracy, precision, certitude
exactness
positiveness
decisiveness
exactitude
definiteness; absoluteness; finality, irrevocability
implicitness
preciseness
firmness
decisiveness, firmness
assuredness
the Absolute
finality
demonstrativeness
nicety
definiteness
rigor
downrightness
certainity
(Ticaret) consolidation
(Sosyoloji, Toplumbilim) centainty
{i} rigour
precise

He is precisely the man we're looking for. - O kesinlikle aradığımız adam.

That's precisely why I need to meet Tom. - Tom'la tanışmak istememin nedeni kesinlikle bu.

cert

If you’ve only slept for three hours, you certainly won’t do well in the exam. - Sadece üç saat uyuduysan, kesinlikle sınavda iyi yapmayacaksın.

He is certainly not without courage. - O, kesinlikle cesaretsiz değildir.

definitude
{i} sureness
{i} surety
kesin
{s} exact

Life is not an exact science, it is an art. - Hayat kesin bir bilim değildir, bir sanattır.

I don't know exactly yet. - Henüz kesin olarak bilmiyorum.

kesin
precise

Above all, logic requires precise definitions. - Her şeyden önce, mantık kesin tanımlar gerektirir.

Precisely speaking, I need six hours to at least think straight. Additionally, I need seven hours to be happy. - Kesin olarak konuşursam, sağlıklı düşünmek için en az altı saate ihtiyacım var. Ayrıca mutlu olmak için yedi saate ihtiyacım var.

kesin
certain

He is certainly not without courage. - O, kesinlikle cesaretsiz değildir.

It is not certain when he came here. - Buraya ne zaman geldiği kesin değil.

kesin
{s} accurate

The text above contains no accurate facts on the matter. - Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.

He needs to make an accurate report of the case. - Onun davanın kesin bir raporunu hazırlaması gerekiyor.

kesin
{s} final

The plan is not yet finalized. - Plan henüz kesinleşmiş değil.

That budget isn't yet final. - O bütçe henüz kesinleşmiş değil.

kesinlik kazanmak
be conclusive
kesinlik kazanmak
become final
kesinlik kazanmak
be final
kesinlik kazanmak
become definite
kesinlik yasası
(Pisikoloji, Ruhbilim) law of precision
kesin
absolute

The rumor proved to be an absolute lie. - Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.

It is absolutely impossible to do so. - Öyle yapmak kesinlikle imkansızdır.

kesin
definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

kesin
{s} frozen
kesin
{s} rigorous
kesin
assertive
kesin
firm

I'm firmly opposed to this. - Ben buna kesin bir biçimde karşıyım.

I'm firmly opposed to corporal punishment. - Ben işkenceye kesin olarak karşıyım.

kesin
sure

Esperanto is surely an enormous waste of time! - Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

kesin
definite

Give me a definite answer. - Bana kesin bir cevap ver.

Tom should definitely ask for Mary's opinion. - Tom kesinlikle Mary'nin fikrini sormalıdır.

kesin
{s} declared
kesin
{s} determined
kesin
specific
kesin
irreversible
kesin
sure to

Her son is sure to succeed. - Oğlu kesinlikle başarılı olacak.

Your plan is sure to succeed. - Senin planın başarılı olacağı kesin.

kesin
utter
kesin
precision

Sami fired and shot the intruder with precision. - Sami ateş etti ve izinsiz giren kişiyi kesin bir şekilde vurdu.

Precision is important in math. - Kesinlik matematikte önemlidir.

kesin
pronounced
kesin
slipt
kesin
pointed
kesin
uncompromising
kesin
unambiguous
kesin
(Argo) in the bag
kesin
incontrovertible
kesin
categorial
kesin
out of question
kesin
for sure

The weather will be good tonight for sure. - Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

kesin
bound

He's bound to notice your mistake. - Onun hatanı farketmesi kesin.

Such a plan is bound to fail. - Öylesine bir plan kesin başarısız olacaktır.

kesin
clean-cut
kesin
(Kanun) mandatory
kesin
point-blank
kesin
truthful
kesin
(Konuşma Dili) hard and fast
kesin
unquestionable
kesin
undeniable
kesin
immutable
kesin
matriculation
kesin
affirmative
kesin
unquestioned
kesin
category
kesin
concrete
kesin
unequivocal
kesin
as sure as i'm sitting here
kesin
indisputable
kesin
doubtless
kesin
short and to the point
kesin
spot-on
Kesin
explicit
kesin
strict

Smoking is strictly prohibited. - Sigara içmek kesinlikle yasaktır.

Smoking is strictly forbidden here. - Burada sigara içmek kesinlikle yasaktır.

kesin
dernier
kesin
implicit
kesin
clear-cut
kesin
express
kesin
indubitable
kesin
safe

Are you absolutely certain we're safe? - Güvende olduğumuzdan kesinlikle emin misin?

Only God can safely be omnipotent. - Sadece Allah, kesinlikle mutlak kudret sahibi olabilir.

kesin
decisive
kesin
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

kesin
flat

She flatly refused to let him in. - Onun içeri girmesine kesinlikle izin vermedi.

He rejected our demand flatly. - Talebimizi kesin bir şekilde reddetti.

kesin
hard-and-fast
kesin
tangible
kesin
unalterable
kesin
crucial
kesin
unerring
kesin
{i} deciding
kesin
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

kesin
secure
kesin
{s} mathematical
kesin
be precise
kesin
definate
kesin
clean cut
kesin
sure as death

It's as sure as death. - Bu, ölüm kadar kesindir.

kesin
definite, certain, definitive, decisive, absolute, accurate, precise, exact, categorical, final; indisputable, incontrovertible
kesin
categorical

I categorically refused. - Kesin bir dille reddettim.

I categorically refused. - Kesin bir şekilde reddettim.

kesin
cheese it
kesin
decisive, firm (statement)
kesin
downright
kesin
dogmatic
kesin
extreme
kesin
irrevocable
kesin
definite; absolute, categorical; final, irrevocable
kesin
decided

Tom certainly wouldn't be pleased if Mary decided to go back to work. - Mary işe geri dönmeye karar verse, Tom kesinlikle memnun olmaz.

He decided to give up smoking once and for all. - Sigara içmekten kesin olarak vazgeçti.

kesin
{s} square

If you go to Beijing, definitely have a look at Tiananmen Square. - Beijing'e gideceksen, kesinlikle Tiananmen Meydanı'na bir bak.

kesin
terminative
kesin
{s} undoubted

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

kesin
pointblank
kesin
{s} stark
kesin
point blank
kesin
{s} peremptory
kesin
{s} surefire
kesin
{s} ocular
kesin
{s} rigid
kesin
{s} unquestioning
kesin
{s} round

Tom certainly deserves a round of applause. - Tom kesinlikle bir tur alkış hak ediyor.

kesin
{s} scientific
kesin
{s} positive

I'm absolutely positive that I can do that. - Bunu yapabileceğimden kesinlikle eminim.

I'm absolutely positive that Tom can do that. - Tom'un bunu yapabildiğinden kesinlikle eminim.

kesin
spot on
kesin
clear cut
kesin
clearcut
kesin
{s} outright
kısa kesinlik
short precision
uzun kesinlik
long precision
yasal olarak kesinlik ve doğruluk taşıyan
(Hukuk) legally accurate
çifte kesinlik
double precision, long precision
üçlü kesinlik
triple precision
Турецкий язык - Турецкий язык
Bir bilginin, bir kanaatin şüpheye düşmeden onaylanması durumu
Kesin olma durumu veya kesin davranış, katiyet
Kesin olma durumu veya kesin davranış, kat'iyet
kat'iyet
(Osmanlı Dönemi) katiyet
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
Kesin
kat'i
Kesin
kati
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
kesin
(Osmanlı Dönemi) katî
kesinlik
Избранное