kesinlik

listen to the pronunciation of kesinlik
Türkçe - İngilizce
precision

Precision in measurement is important. - Ölçümde kesinlik önemlidir.

Precision is important in math. - Kesinlik matematikte önemlidir.

accuracy
(Hukuk) certainty

The present is the only reality and the only certainty. - Şimdiki zaman, tek gerçeklik ve tek kesinliktir.

I can say with certainty that he hates me. - Onun benden nefret ettiğini kesinlikle söyleyebilirim.

certitude
conclusiveness
roundness
literalness
decidedness
positive

I'm absolutely positive that I can do that. - Bunu yapabileceğimden kesinlikle eminim.

You look positively haggard. - Sen kesinlikle bitkin görünüyorsun.

perspicacity
scrupulosity
souring
definitiveness
absoluteness
certain

Certainly, I like playing cards. - Kesinlikle,kart oynamayı severim.

If you’ve only slept for three hours, you certainly won’t do well in the exam. - Sadece üç saat uyuduysan, kesinlikle sınavda iyi yapmayacaksın.

irrevocability
sure

The weather will be good tonight for sure. - Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.

Among the five of us, he's surely the one who can speak the most languages. - Beşimizin arasında, en fazla dil konuşabilen kişi kesinlikle odur.

certainty, definiteness, accuracy, precision, certitude
exactness
positiveness
decisiveness
exactitude
definiteness; absoluteness; finality, irrevocability
implicitness
preciseness
firmness
decisiveness, firmness
assuredness
the Absolute
finality
demonstrativeness
nicety
definiteness
rigor
downrightness
certainity
(Ticaret) consolidation
(Sosyoloji, Toplumbilim) centainty
{i} rigour
precise

He is precisely the man we're looking for. - O kesinlikle aradığımız adam.

That's precisely why I need to meet Tom. - Tom'la tanışmak istememin nedeni kesinlikle bu.

cert

Certainly, I like playing cards. - Kesinlikle,kart oynamayı severim.

If you’ve only slept for three hours, you certainly won’t do well in the exam. - Sadece üç saat uyuduysan, kesinlikle sınavda iyi yapmayacaksın.

definitude
{i} sureness
{i} surety
kesin
{s} exact

Life is not an exact science, it is an art. - Hayat kesin bir bilim değildir, bir sanattır.

I don't know exactly yet. - Henüz kesin olarak bilmiyorum.

kesin
precise

That's precisely why I need to meet Tom. - Tom'la tanışmak istememin nedeni kesinlikle bu.

Precisely speaking, I need six hours to at least think straight. Additionally, I need seven hours to be happy. - Kesin olarak konuşursam, sağlıklı düşünmek için en az altı saate ihtiyacım var. Ayrıca mutlu olmak için yedi saate ihtiyacım var.

kesin
certain

He is certainly not without courage. - O, kesinlikle cesaretsiz değildir.

You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so. - Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.

kesin
{s} accurate

The text above contains no accurate facts on the matter. - Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.

He needs to make an accurate report of the case. - Onun davanın kesin bir raporunu hazırlaması gerekiyor.

kesin
{s} final

The decision is not yet final. - Karar henüz kesinleşmiş değil.

That budget isn't yet final. - O bütçe henüz kesinleşmiş değil.

kesinlik kazanmak
be conclusive
kesinlik kazanmak
become final
kesinlik kazanmak
be final
kesinlik kazanmak
become definite
kesinlik yasası
(Pisikoloji, Ruhbilim) law of precision
kesin
absolute

The rumor proved to be an absolute lie. - Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.

I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up. - Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.

kesin
definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

kesin
{s} frozen
kesin
{s} rigorous
kesin
assertive
kesin
firm

I'm firmly opposed to corporal punishment. - Ben işkenceye kesin olarak karşıyım.

I'm firmly opposed to this. - Ben buna kesin bir biçimde karşıyım.

kesin
sure

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

The weather will be good tonight for sure. - Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.

kesin
definite

Tom should definitely ask for Mary's opinion. - Tom kesinlikle Mary'nin fikrini sormalıdır.

Give me a definite answer. - Bana kesin bir cevap verin.

kesin
{s} declared
kesin
{s} determined
kesin
specific
kesin
irreversible
kesin
sure to

Your plan is sure to succeed. - Senin planın başarılı olacağı kesin.

Her son is sure to succeed. - Oğlu kesinlikle başarılı olacak.

kesin
utter
kesin
precision

Precision in measurement is important. - Ölçümde kesinlik önemlidir.

Precision is important in math. - Kesinlik matematikte önemlidir.

kesin
pronounced
kesin
slipt
kesin
pointed
kesin
uncompromising
kesin
unambiguous
kesin
(Argo) in the bag
kesin
incontrovertible
kesin
categorial
kesin
out of question
kesin
for sure

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

Tom can't say for sure how many times Mary has been to Boston. - Tom Mary'nin kaç kez Boston'da bulunduğunu kesin olarak söyleyemez.

kesin
bound

Tom is bound to lose the race. - Tom kesinlikle yarışı kaybedecek.

He is bound to pass the test. - O kesinlikle sınavı geçecek.

kesin
clean-cut
kesin
(Kanun) mandatory
kesin
point-blank
kesin
truthful
kesin
(Konuşma Dili) hard and fast
kesin
unquestionable
kesin
undeniable
kesin
immutable
kesin
matriculation
kesin
affirmative
kesin
unquestioned
kesin
category
kesin
concrete
kesin
unequivocal
kesin
as sure as i'm sitting here
kesin
indisputable
kesin
doubtless
kesin
short and to the point
kesin
spot-on
Kesin
explicit
kesin
strict

This is strictly between us. - Bu kesinlikle aramızdadır.

Smoking is strictly forbidden. - Sigara içmek kesinlikle yasaktır.

kesin
dernier
kesin
implicit
kesin
clear-cut
kesin
express
kesin
indubitable
kesin
safe

You'll be absolutely safe. - Kesinlikle güvende olacaksın.

Tom was perfectly safe. - Tom kesinlikle güvendeydi.

kesin
decisive
kesin
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

kesin
flat

His secretary flatly denied leaking any confidential information. - Onun sekreteri, gizli bilgiyi sızdırmayı kesinlikle reddetti.

When your friends begin to flatter you on how young you look, it's a sure sign you're getting old. - Arkadaşların sana ne kadar genç göründüğünle ilgili iltifat etmeye başlarsa, bu yaşlandığına dair kesin bir işarettir.

kesin
hard-and-fast
kesin
tangible
kesin
unalterable
kesin
crucial
kesin
unerring
kesin
{i} deciding
kesin
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

kesin
secure
kesin
{s} mathematical
kesin
be precise
kesin
definate
kesin
clean cut
kesin
sure as death

It's as sure as death. - Bu, ölüm kadar kesindir.

kesin
definite, certain, definitive, decisive, absolute, accurate, precise, exact, categorical, final; indisputable, incontrovertible
kesin
categorical

I categorically refused. - Kesin bir şekilde reddettim.

I categorically refused. - Kesin bir dille reddettim.

kesin
cheese it
kesin
decisive, firm (statement)
kesin
downright
kesin
dogmatic
kesin
extreme
kesin
irrevocable
kesin
definite; absolute, categorical; final, irrevocable
kesin
decided

He decided to give up smoking once and for all. - Sigara içmekten kesin olarak vazgeçti.

The atmosphere in the room was decidedly frosty. - Odadaki atmosfer kesinlikle soğuktu.

kesin
{s} square

If you go to Beijing, definitely have a look at Tiananmen Square. - Beijing'e gideceksen, kesinlikle Tiananmen Meydanı'na bir bak.

kesin
terminative
kesin
{s} undoubted

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

kesin
pointblank
kesin
{s} stark
kesin
point blank
kesin
{s} peremptory
kesin
{s} surefire
kesin
{s} ocular
kesin
{s} rigid
kesin
{s} unquestioning
kesin
{s} round

Tom certainly deserves a round of applause. - Tom kesinlikle bir tur alkış hak ediyor.

kesin
{s} scientific
kesin
{s} positive

Are you absolutely positive? - Kesinlikle olumlu musun?

I'm absolutely positive that I can do that. - Bunu yapabileceğimden kesinlikle eminim.

kesin
spot on
kesin
clear cut
kesin
clearcut
kesin
{s} outright
kısa kesinlik
short precision
uzun kesinlik
long precision
yasal olarak kesinlik ve doğruluk taşıyan
(Hukuk) legally accurate
çifte kesinlik
double precision, long precision
üçlü kesinlik
triple precision
Türkçe - Türkçe
Bir bilginin, bir kanaatin şüpheye düşmeden onaylanması durumu
Kesin olma durumu veya kesin davranış, katiyet
Kesin olma durumu veya kesin davranış, kat'iyet
kat'iyet
(Osmanlı Dönemi) katiyet
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
Kesin
kat'i
Kesin
kati
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
kesin
(Osmanlı Dönemi) katî
kesinlik