olasılık

listen to the pronunciation of olasılık
Türkçe - İngilizce
possibility

There's a possibility that the man was murdered. - Adamın öldürüldüğüne dair bir olasılık var.

Tom thinks there's a good possibility that Mary will agree to babysit the children on Friday night. - Tom Mary'nin Cuma gecesi çocuklara bakıcılık yapmayı kabul edeceğine dair büyük bir olasılık olduğunu düşünüyor.

probability

Tomorrow there's a high probability it will rain. - Yarın yağmur yağacağına dair yüksek bir olasılık var.

In all probability, we'll arrive before they do. - Büyük olasılıkla, onlar varmadan önce varırız.

prospect
contingency

There is neither contingency nor free will. - Ne olasılık ne de özgür irade var.

odds

The odds are in Tom's favor. - Bu olasılık Tom'un lehinde.

The odds were against me. - Olasılıklar benim aleyhimeydi.

plausibility

Plausibility changes with different circumstances. - Olasılık farklı koşullarla değişir.

eventuality
chance

There's a good chance that Tom doesn't know what Mary has done. - Tom'un Mary'nin ne yaptığını bilmediğine dair iyi bir olasılık var.

There's a good chance that he'll be chosen. - Onun seçileceğine dair iyi bir olasılık var.

likelihood

In all likelihood, the president will serve a second term. - Büyük olasılıkla, devlet başkanı ikinci bir dönem hizmet edecek.

In all likelihood, they'll be away for a week. - Büyük olasılıkla, bir hafta uzak kalacaklar.

potentiality
probability, contingency, chance, eventuality ihtimal
expectation
verisimilitude
presumption
risk
outlook
(Bilgisayar) prob

But probably I'll be the last, which is a pity. - Fakat büyük olasılıkla sonuncu olacağım, bu acınacak bir durum.

In all probability, we'll arrive before they do. - Büyük olasılıkla, onlar varmadan önce varırız.

contingence
probable condition
probability (expectation)
olası
{s} probable

It is probable that her first album will sell well. - Onun ilk albümünün iyi satacağı olasıdır.

It's possible, but not probable. - Bu mümkün, ama olası değildir.

olası
possible

It is possible that he has had an accident. - Bir kaza geçirmiş olması olasıdır.

It's possible, but not probable. - Bu mümkün, ama olası değildir.

olası
{s} potential

Tom is a potential babysitter. - Tom olası bir bebek bakıcısıdır.

I know the potential consequences. - Ben olası sonuçları biliyorum.

olasılık dağılımı
probability distribution
olasılık eğrisi
probability curve
olasılık fonksiyonu
probability function
olasılık hesabı
probability calculus
olasılık işlevi
probability function
olasılık yoğunluğu
probability density
olası
likely

Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race. - Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.

Traffic accidents are likely to occur on rainy days. - Trafik kazalarının yağışlı günlerde meydana gelmesi olasıdır.

olası
a priori
olası
contingent
olası
{s} plausible

Is it scientifically plausible? - Bilimsel olarak olası mı?

birikimli olasılık
(Askeri) cumulative probability
nesnel olasılık
objective probability
olasılıklar
possibilities

I've considered all of those possibilities. - Tüm bu olasılıkları düşündüm.

We've already eliminated half the possibilities. - Biz zaten olasılıkların yarısını saf dışı bıraktık.

olası
earthly
olası
subject
olası
feasible
olası
prospective

The company invited their prospective customers to the party. - Şirket, olası müşterilerini partiye davet etti.

olası
on the cards
olası
presumptive
olası
allowable
olası
{s} like

Are we likely to arrive in time? - Zamanında varma olasılığımız var mı?

Tom didn't think it was likely that Mary was still at home. - Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.

olası
be likely
ampirik olasılık
empiric probability
bileşen olasılık
marginal probability
görgül olasılık
empiric probability
hava harekat planı; olasılık sahası
(Askeri) air operations plan; area of probability
koşullu olasılık
conditional probability
küçük bir olasılık
outside chance
küçük olasılık
remote possibility
marjinal olasılık
marginal probability
olası
contingently
olası
May he ...!: Kör olası. May he go blind!
olası
incidental
olası
liable
olası
probable, likely, possible, on the cards muhtemel, mümkün
olası
in the air
olası
off

Life offers us millions of possibilities. - Binlerce olasılık bizi yeni bir hayata davet ediyor.

Experts have offered three possible explanations. - Uzmanlar üç olası açıklama teklif etti.

olası
eventual
olası
conceivable
olası
within the bounds of possibility
olası
in the cards
olası
available
tek olasılık
Hobson's choice
Türkçe - Türkçe
O zamana kadar yapılan deneylerle bir olayın ortaya çıkmasının beklenilmesi, ama yine de tam bir kesinliliği bulunmaması durumu
Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, ihtimal
Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, ihtimal: "O gün biyolojicinin yazılı yapma olasılığı vardı."- Ç. Altan. O zamana kadar yapılan deneylerle bir olayın ortaya çıkmasının beklenilmesi, ama yine de tam bir kesinliliği bulunmaması durumu
olasılık hesabı
Bir olayın gerçekleşmesi şanslarının yüzdesini bulmaya yarayan kuralları inceleyen matematik dalı, ihtimaller hesabı
olası
Görünüşe göre olacağı sanılan, muhtemel, mümkün
olası
Görünüşe göre olacağı sanılan
olasılık