Your future is full of possibilities.
- Geleceğin olasılıklarla dolu.
We've already eliminated half the possibilities.
- Biz zaten olasılıkların yarısını saf dışı bıraktık.
There's a possibility that the man was murdered.
- Adamın öldürüldüğüne dair bir olasılık var.
There's a small possibility that Tom will be arrested.
- Tom'un tutuklanacağına dair küçük bir olasılık var.
Tomorrow there's a high probability it will rain.
- Yarın yağmur yağacağına dair yüksek bir olasılık var.
In all probability, we'll arrive before they do.
- Büyük olasılıkla, onlar varmadan önce varırız.
It's possible, but not probable.
- Bu mümkün, ama olası değildir.
It is probable that her first album will sell well.
- Onun ilk albümünün iyi satacağı olasıdır.
Possible side effects include blurred vision and shortness of breath.
- Olası yan etkiler arasında bulanık görme ve nefes darlığı bulunmaktadır.
Germany faced possible starvation.
- Almanya olası bir açlıkla yüz yüze kaldı.
Tom is a potential babysitter.
- Tom olası bir bebek bakıcısıdır.
I know the potential consequences.
- Ben olası sonuçları biliyorum.
The odds were against me.
- Olasılıklar benim aleyhimeydi.
The odds are against me.
- Olasılıklar benim aleyhime.
Are we likely to arrive in time?
- Zamanında varma olasılığımız var mı?
The police didn't think it was likely that Tom had killed himself.
- Polisler Tom'un kendisini öldürmüş olma olasılığını düşünmediler.
There is neither contingency nor free will.
- Ne olasılık ne de özgür irade var.
Is it scientifically plausible?
- Bilimsel olarak olası mı?
Tom is probably lost.
- Tom büyük olasılıkla kayboldu.
In all probability, we'll arrive before them.
- Büyük olasılıkla, onlardan önce varacağız.
The company invited their prospective customers to the party.
- Şirket, olası müşterilerini partiye davet etti.
There's a good chance that Tom doesn't know what Mary has done.
- Tom'un Mary'nin ne yaptığını bilmediğine dair iyi bir olasılık var.
I want to minimize the chances of another accident.
- Başka kaza olasılıklarını en aza indirgemek istiyorum.
Plausibility changes with different circumstances.
- Olasılık farklı koşullarla değişir.
In all likelihood, the president will serve a second term.
- Büyük olasılıkla, devlet başkanı ikinci bir dönem hizmet edecek.
Both we and the Soviets face the common threat of nuclear destruction and there is no likelihood that either capitalism or communism will survive a nuclear war.
- Biz ve sovyetler nükleer yıkımın alışılmış tehditiyle yüz yüzeyiz ve hem kapitalizmin hem komunizmin nükleer bir savaşla mücadele etmesi olasılık dışı.
Are we likely to arrive in time?
- Zamanında varma olasılığımız var mı?
Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
- Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
Experts have offered three possible explanations.
- Uzmanlar üç olası açıklama teklif etti.
Life offers us millions of possibilities.
- Binlerce olasılık bizi yeni bir hayata davet ediyor.