öndeki

listen to the pronunciation of öndeki
Türkisch - Englisch
fore
front

He cheated on the test by copying from the girl in front. - O öndeki kızdan kopya çekerek testte hile yaptı.

anterior
forward
ahead
frontmost
ön
preliminary

A preliminary hearing is scheduled for October 20th. - Bir ön duruşma 20 Ekim'de planlanıyor.

ön
face

I don't understand the words on the face of the coin. - Madeni paranın önündeki sözleri anlamıyorum.

I have seen that face somewhere before. - O yüzü daha önce bir yerde gördüm.

ön
{s} anterior
ön
front

There is a post office in front of my house. - Evimin önünde bir postane var.

The car is parked in front of the building. - Araba, binanın önüne park edildi.

öndeki arabanın dibinden gitmek
tailgate
ön
forward

If you put your best foot forward, you will succeed. - Eğer en iyi ayağınızı öne koyarsanız, başarılı olursunuz.

She stepped forward to shake his hand. - Tokalaşmak için öne doğru adım attı.

en öndeki kuka
kingpin
ön
first

One is judged by one's speech first of all. - Bir insan her şeyden önce konuşması ile değerlendirilir.

One will be judged by one's appearance first of all. - Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.

ön
(Dilbilim) proto
ön
(Bilgisayar,Dilbilim) initial

Tom carved his initials on the large oak tree in front of the school. - Tom okulun önündeki büyük meşe ağacına adının baş harflerini kazıdı.

ön
primary

Where to go and what to see were my primary concerns. - Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.

My primary concern is your safety. - Benim öncelikli ilgim sizin güvenliğinizdir.

ön
(Tıp) posterior
ön
pre-

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

ön
foreground

The couch is in the foreground next to the table. - Kanepe masanın yanında ön tarafta.

ön
fore

Nobody can foresee what'll happen. - Kimse ne olacağını öngöremez.

According to the weather forecast, the rainy season will set in next week. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.

ön
ventral
ön
frontal
ön
pre

We have to take steps to prevent air pollution. - Hava kirliliğini önlemek için önlemler almalıyız.

His opinion is free from prejudice. - Onun görüşü önyargısızdır.

ön
precursor
ön
the front

Tom and Mary usually like to sit in the front row. - Tom ve Mary genellikle ön sırada oturmaktan hoşlanırlar.

Someone is at the front door. Go and see who it is. - Ön kapıda biri var. Git ve kim olduğunu anla.

ön
prelımınary
ön
at the front
ön
pro

They know the importance of protecting the earth. - Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

uçakta öndeki özel bölüm
cabin
Ön
(Diş Hekimliği) vestibule
ön
the time immediately before one, the immediate future
ön
presence

Its presence is important for me. - Onun varlığı benim için önemli.

This is not a joke to be told in the presence of your parents. - Bu, ailenin gözünün önünde anlatılacak bir fıkra değil.

ön
initiative
ön
front; front part (of)
ön
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

ön
front; foreground; face; breast, chest; the future; front, foremost, forward; fore; prior; preparatory, preliminary; anterior, frontal
ön
space in front (of)
ön
precursory
ön
front; foremost; preliminary
ön
windshield

I saw Tom through the windshield. - Arabanın ön camından Tom'u gördüm.

Tom wrote his name on every dirty car windshield in the parking lot. - Tom otoparktaki her kirli araba ön camına adını yazdı.

ön
windscreen
ön
advance

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

She finished her work an hour in advance. - O, işini bir saat önce bitirdi.

Türkisch - Türkisch

Definition von öndeki im Türkisch Türkisch wörterbuch

Ön
(Osmanlı Dönemi) KUDDAMÎ
ön
Bir kimsenin ilerisi: "Bir aralık önümüzden şarkı sesleri geldi."- S. F. Abasıyanık
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı: "Beş on kişi, köşkün önünde toplandık."- M. Ş. Esendal
ön
Bir kimsenin ilerisi
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü: "Uçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık."- P. Safa
ön
Civar, yöre
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı: "Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim."- B. Felek
ön
Bazı kelimelerin başına getirilerek kelimenin anlamına "önce olan" veya "ilk kavramı" katar
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan: "Ben, Anafartalar'da Mustafa Kemal'in bulunduğu en ön siperlerde de kurşun attım."- A. Gündüz
ön
Yakın gelecek zaman
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan
ön
pişigah
öndeki
Favoriten