gün

listen to the pronunciation of gün
التركية - الإنجليزية
day

Good day, how are you? - İyi günler, nasılsın?

We must sleep at least seven hours a day. - Günde en az yedi saat uyumak zorundayız.

day, days, time, times, period
happy days, better times, days of happiness
special day, feast day
date (a given point of time)
day, time
a woman's at-home day
daytime, day
day; sun; sunlight, sunshine; daytime; today, present; time; age, period; good times; date; at-home day
daylight, sunlight
(Hukuk) date

Your opinion seems to be out of date. - Sizin fikirleriniz güncelliğini yitirmiş gibi görünüyor

Which is the date of your birthday? - Doğum günün hangi tarih?

sun

What a beautiful sunset! - Ne güzel bir günbatımı!

A warm, sunny day is ideal for a picnic. - Ilık, güneşli bir gün piknik için idealdir.

bee

He has been unconscious for three days. - Onun üç gün boyunca bilinci kapalı.

I regret having been idle in my school days. - Okul günlerimde aylak olduğum için pişmanım.

sunlight

A beam of sunlight came through the clouds. - Bulutların arasından güneş ışığı demeti geldi.

Don't expose this chemical to direct sunlight. - Kimyasal maddeyi doğrudan güneş ışığına maruz bırakma.

present

My grandfather gave me a birthday present. - Büyükbabam bana bir doğum günü hediyesi verdi.

We chose Mary a good birthday present. - Mary'ye iyi bir doğum günü hediyesi seçtik.

today

In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday. - Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.

Today is a sunny day. - Bugün güneşli bir gün.

(Bilgisayar) on
sunshine

Sunshine is beneficial to plants. - Güneş ışığı bitkiler için faydalıdır.

This room gets a lot of sunshine. - Bu oda bol güneş ışığı alır.

time

How many times does the bus run each day? - Otobüs her gün kaç kez çalışır?

These medicines should be taken three times a day. - Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.

(Latin) dies

Sami will maintain his innocence until the day he dies. - Sami masumiyetini öldüğü güne kadar sürdürecek.

the day
on the day
day a
by the day
gün ışığına çıkmak
emerge
gün batımı
sunset

The sunset glows in the west. - Gün batımı batıda parlıyor.

Never have I seen such a beautiful sunset. - Asla böylesine güzel bir gün batımı görmedim.

gün içinde
today
gün önce
days ago
Gün doğmadan neler doğar
(Atasözü) It is the unexpected that always happen
gün ağarmak
dawn
gün batısı
days of the west
gün doğuşu
sunrise
gün geçirmek
day to spend
gün geçtikçe
day after day
gün gibi aşikâr
clear as day
gün gibi aşikâr/ortada
clear as day / clear
gün yeli
winds of the day
gün yüzüne çıkarmak
Cause or allow to be seen
gün yüzüne çıkarmak
Reveal
gün ışığına çıkartmak
take somebody out into daylight
Gün ve aydınlık tanrısı
Apollo
gün almak
1. to get an appointment (from). 2. to have passed (a certain age) by (a specified number of days)
gün atlamamak
not to miss out a day
gün ağarmak
for day to dawn, for dawn to break
gün ağarmak
(day) to dawn
gün ağarması
aurora, dawn
gün ağarması
peep of day
gün ağarması
daybreak, dawn
gün ağarırken
at dawn
gün aşırı
on alternate days
gün aşırı
every other day
gün aşırı
günaşırı
gün batması
sunset, sundown
gün batımı
the set of the day
gün batımı sonrası kızıllık
afterglow
gün batımında doruklardaki kızıl ışık
alpenglow
gün batımından önce
day before
gün belirlemeksizin
sine die
gün boyu
day long

He has been working all day long. - O, bütün gün boyunca çalışmaktaydı.

Having worked on the farm all day long, he was completely tired out. - Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.

gün boyu
all day

Tom said that he had been cleaning the house all day. - Tom bütün gün boyunca evi temizlediğini söyledi.

She waited on her husband all day long. - O gün boyu kocasına hizmet etti.

gün boyu geçerli bilet
day ticket
gün boyu süren
around-the-clock
gün boyu süren
round the clock
gün boyu süren
day long
gün boyunca
round the clock
gün boyunca
around-the-clock
gün bugün
(Konuşma Dili) Now is the time
gün değmemiş
juvenile
gün değmemiş su
juvenile water
gün doğmadan neler doğar
(Atasözü) A lot can happen between now and then
gün doğmak
a) (sun, morning) to rise, to dawn, to break b) (one's luck/day) to come
gün doğmak
1. for the sun to rise, for day to dawn. 2. (for someone) to have an unexpected opportunity or stroke of fortune
gün durumu astr
solstice
gün geçmek
get a sunstroke
gün geçmek
to get a sunstroke
gün gibi açık
obvious, evident, clear as a day
gün gibi açık/aşikâr altogether clear
very clear, manifest
gün gibi ortada
clear as daylight
gün gibi ortada
as clear as day
gün gibi ortada
as clear as daylight
gün gibi ortada
clear as day
gün gibi ortada
obvious, evident, clear as a day
gün görmek
live a healthy and happy life
gün görmek
to live a healthy and happy life
gün görmek
to see happy days
gün görmemek
to know nothing but unhappiness
gün görmemek
to have hard times
gün görmez
1. (place) which doesn't get any sunlight, sunless. 2. (someone) who never gets out in the sun
gün görmüş
1. (someone) who has seen better days. 2. experienced
gün görmüş
worldly-wise
gün göstermek
to make (someone) live happily
gün kavuşmak/inmek
for the sun to set/go down, for night to fall
gün koymak
to put aside a day, assign some time (for)
gün ola harman ola
(Konuşma Dili) One day its time will come
gün ortası
midday
gün sürmek
to live prosperously
gün tutulmak
for the sun to be eclipsed
gün tutulması
solar eclipse
gün tutulması astr
solar eclipse
gün tün eşitliği astr
equinox
gün yapmak
(for women) to be at home to guests
gün ışığı
daylight

Tom got home just before daylight. - Tom gün ışığından önce eve geldi.

A few seconds ago I was in the open air and the bright daylight, and now my eyes refuse to serve me in this darkness. - Birkaç saniye önce ben açık havada ve parlak gün ışığındaydım ve şimdi gözlerim bu karanlıkta bana hizmet etmeyi reddediyor.

gün ışığına çıkarmak
to bring to light
gün ışığına çıkarmak
rake up
gün ışığına çıkmak
surface
gün ışığına çıkmak
to come to light; to become clear
gün ışığında
in daylight
gün-tün eşitliği
equinox
gün/hafta/ay
(Bilgisayar) day/week/month
gün/saat
(Bilgisayar) days/times
günlerden bir gün
one of these days
günlerden bir gün once upon
a time
gününü gün etmek
live it up
gününü gün etmek
to enjoy the day
gününü gün etmek
to be really enjoying oneself, be having a real good time, be having a hell of a good time
her gün
every day

Every day they killed a llama to make the Sun God happy. - Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.

I play football every day. - Her gün futbol oynarım.

hafta içi gün
weekday

The weekdays are: Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, and Friday. - Hafta içi günleri : Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma'dır.

ertesi gün
morrow
günler
days

I never see this album without remembering my school days. - Bu albümü, okul günlerimi hatırlamadan asla göremem.

In those days, I used to get up at six every morning. - O günlerde her sabah altıda kalkardım.

her gün
daily

I speak English daily. - Her gün İngilizce konuşuyorum.

Traffic accidents happen daily. - Trafik kazaları her gün olur.

her gün işe trenle gidip gelen kimse
commuter
kara gün
(deyim) a rainy day
artık gün
leap day
birer gün arayla
every other day
birkaç gün önce
the other day
bütün gün
early and late
bütün gün
a clear day
bütün gün
full time
derece gün
(Meteoroloji) degree day
derece-gün
degree-day
erken gün batımı
(Bilgisayar) early sunset
ertesi gün
very next day
ertesi gün
the day following
ertesi gün
the following day

He said that he was going home the following day. - O, ertesi gün eve gideceğini söyledi.

Tom came on Monday and went back home the following day. - Tom pazartesi günü geldi ve ertesi gün eve geri gitti.

evvelki gün
the previous day
gün be gün
every single day
gün be gün
every day
gün be gün
from day to day
günler
times

Sami is going through difficult times right now. - Sami şu an zor günler geçiriyor.

It was good chatting like old times. Let's talk again some time. - Eski günlerdeki gibi sohbet etmek iyiydi. Bir ara yine konuşalım.

hafta içi her gün
every weekday
hafta içindeki gün
weekday
hafta sekiz, gün dokuz
all the time
hemen ertesi gün
very next day
her gün
day after day

In June, it rains day after day. - Haziranda her gün yağmur yağar.

That pretty bird did nothing but sing day after day. - O güzel kuş her gün ötmekten başka bir şey yapmadı.

her gün
(Ticaret) per diem
ilk gün
first day

Sunday is the first day of the week. - Pazar haftanın ilk günüdür.

Today is the first day of fall. - Bugün sonbaharın ilk günü.

kara gün
(deyim) rainy day

Save money for a rainy day. - Kara gün için para biriktirin.

You must provide for a rainy day. - Ak akçe kara gün içindir.

kötü gün
(deyim) a rainy day
kötü gün
a dark day
on iki gün
twelve days
saptamak (tarih/gün vb'ni)
appoint
sisli gün
foggy day
suni gün ışığı
(Askeri) artificial daylight
tayin etmek (tarih/gün vb'ni)
appoint
yedi gün
7 days
önemli gün
occasion
önemli gün
d-day
gün batımı
sundown

The sheriff told Tom to be out of town by sundown. - Şerif Tom'a gün batımına kadar şehir dışında olmasını söyledi.

Lincoln arrived at Gettysburg at sundown. - Lincoln Gettysburg gün batımında geldi.

gün ışığı
light

New facts about ancient China have recently come to light. - Son zamanlarda eski Çin hakkında yeni gerçekler gün ışığına çıktı.

Sun lights the landscape, pain illuminates the soul. - Gün ışığı ortalığı aydınlatır, acılar da ruhu.

11inci gün
11th day
11inci gün
day 11
bu günden sonra gelecek ilk gün
The first day will come after this day
ertesi gün hapı
next day pill
gün içinde
within the day
gün içinde
within day
gün ışığı
day light
iyi gün dostu
Fair friend
o gün bu gündür
Ever after
tam gün
full-time
tüm gün
all day

It rained heavily all day, during which time I stayed indoors. - Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.

The computer repair took all day. - Bilgisayar tamiri tüm gün sürdü.

yaz gün
summer days
gün ışığı
sunn hemp
yarım gün okuyup yarım gün çalışan çocuk
half-timer
التركية - التركية
Zaman, sıra: "Biz bu ihtiyara son günlerinde hiç aklından geçirmediği bir saadet sağladık."- H. Taner. Çağ, devir. İyi yaşanmış zaman
Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre: "Kız kardeşi üç yıl, bir gün olsun canı sıkılmadan yaşadı Tatvan'da."- N. Cumalı. İçinde bulunulan zaman: "Aylıkları, günün ihtiyaçları karşısında devede kulak gibi kalıyordu."- R. N. Güntekin
Güneş ışığı
Güneş: "Gün biraz yükselince ıssı bir sıcak kırları kapladı."- M. Ş. Esendal
Gündüz: "Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş."- H. Taner
Tarih
Zaman, sıra
Çoğunlukla ev hanımlarının ayın belirli günlerinde konuk ağırlamak için yaptıkları toplantı
Güneş

güneşin çıkmış olmasına rağmen, hava soğuktu. - Güneş çıkmış olsa bile hava soğuktu.

Merih güneşten dördüncü gezegendir. - Mars güneşten dördüncü gezegendir.

İçinde bulunulan zaman
İyi yaşanmış zaman
Çağ, devir
Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre
Bayram niteliğinde özel gün
Gündüz
(Hukuk) YEVM
ruz
gün balı
Güneşte bal koyuluğuna getirilmiş üzüm şırası
gün balığı
Lapinagillerden, kırmızı renkli, siyah benekli bir balık (Julis turcica)
gün batımı
Güneşin ufukta kaybolması, gurup
gün batısı
Batı
gün dikilmesi
Tam öğle vakti, zeval
gün doğusu
Doğu
gün doğusu
Doğudan esen rüzgâr
gün durumu
Güneşin açılımının en çok olduğu gün
gün dönümü
Gündüz ile gecenin eşit olduğu gün
gün gülü
Gelincik
gün merkezli
Güneş'in merkezine bağlı olan, Güneş'in merkezinden bakıldığı var sayılarak ölçülen (bir yıldızın koordinatları)
gün ortası
Öğle, öğle vakti
gün tutulması
bakınız: güneş tutulması
gün yapmak
ayın belirli günlerinde konuk ağırlamak
gün yayı
Güneşin gök küresinde bir gün boyunca çizdiği çemberin ufuk üstünde kalan parçası
gün yağmuru
Güneş çıkmışken yağan iri damlalı yağmur
gün yeli
Doğu rüzgârı
gün çiçeği
Ayçiçeği, günebakan, gündöndü
gün-tün eşitliği
Gece ile gündüzün eşit uzunlukta olması, ekinoks
ertesi gün hapı
Korunmadan girilen cinsel ilişki sonrasında olabilecek istenmeyen gebeliği ilişkiden sonraki 72 saat içerisinde alınmak suretiyle önleyebilecek hap. Reçete ile satılan bu hapların fazla beklenmeden alınması gereklidir çünkü haplar ne kadar erken alınırsa, etkisi o kadar fazla olur
iyi gün dostu
Dostlarının sıkıntılı zamanlarında onlardan kaçan kimse
kara gün dostu
Sıkıntılı günlerde de dostluğunu sürdüren ve yardımcı olan kimse
Gün geçirmek
(Osmanlı Dönemi) ZULUL
Gün ışığı
şavk
Günler
(Hukuk) EYYA
Günler
(Hukuk) EYYAM
gün
المفضلات