gün

listen to the pronunciation of gün
Türkçe - İngilizce
day

And I will raise it again in three days. - Ve onu üç günde tekrar kaldıracağım.

Do you study English every day? - Her gün İngilizce çalışıyor musun?

day, days, time, times, period
happy days, better times, days of happiness
special day, feast day
date (a given point of time)
day, time
a woman's at-home day
daytime, day
day; sun; sunlight, sunshine; daytime; today, present; time; age, period; good times; date; at-home day
daylight, sunlight
(Hukuk) date

Your opinion seems to be out of date. - Sizin fikirleriniz güncelliğini yitirmiş gibi görünüyor

That textbook is out of date. - O ders kitabı güncel değil.

sun

You don't go to school on Sunday, do you? - Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?

What a beautiful sunset! - Ne güzel bir günbatımı!

bee

There is nothing like a glass of beer after a whole day's work. - Bir tam günlük çalışmadan sonra bir bardak bira gibi bir şey yoktur.

He has been unconscious for three days. - Onun üç gün boyunca bilinci kapalı.

sunlight

Paintings should not be exposed to direct sunlight. - Tablolar, doğrudan güneş ışığına maruz bırakılmamalıdır.

This room doesn't get much sunlight. - Bu oda çok fazla güneş ışığı almıyor.

present

I would like to give him a present for his birthday. - Ona doğum günü için bir hediye vermek istiyorum.

We chose Mary a good birthday present. - Mary'ye iyi bir doğum günü hediyesi seçtik.

today

Today is the hottest day this year. - Bugün, bu yılın en sıcak günüdür.

Today is a sunny day. - Bugün güneşli bir gün.

(Bilgisayar) on
sunshine

This room gets a lot of sunshine. - Bu oda bol güneş ışığı alır.

This room doesn't get much sunshine. - Bu oda çok fazla güneş ışığı almaz.

time

How many times a day does that bus run? - O otobüs günde kaç kez çalışır?

These medicines should be taken three times a day. - Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.

(Latin) dies

Sami will maintain his innocence until the day he dies. - Sami masumiyetini öldüğü güne kadar sürdürecek.

the day
on the day
day a
by the day
gün ışığına çıkmak
emerge
gün batımı
sunset

This is the prettiest sunset I have ever seen. - Bu şu ana kadar gördüğüm en güzel gün batımıdır.

Never have I seen such a beautiful sunset. - Asla böylesine güzel bir gün batımı görmedim.

gün içinde
today
gün önce
days ago
Gün doğmadan neler doğar
(Atasözü) It is the unexpected that always happen
gün ağarmak
dawn
gün batısı
days of the west
gün doğuşu
sunrise
gün geçirmek
day to spend
gün geçtikçe
day after day
gün gibi aşikâr
clear as day
gün gibi aşikâr/ortada
clear as day / clear
gün yeli
winds of the day
gün yüzüne çıkarmak
Cause or allow to be seen
gün yüzüne çıkarmak
Reveal
gün ışığına çıkartmak
take somebody out into daylight
Gün ve aydınlık tanrısı
Apollo
gün almak
1. to get an appointment (from). 2. to have passed (a certain age) by (a specified number of days)
gün atlamamak
not to miss out a day
gün ağarmak
for day to dawn, for dawn to break
gün ağarmak
(day) to dawn
gün ağarması
aurora, dawn
gün ağarması
peep of day
gün ağarması
daybreak, dawn
gün ağarırken
at dawn
gün aşırı
on alternate days
gün aşırı
every other day
gün aşırı
günaşırı
gün batması
sunset, sundown
gün batımı
the set of the day
gün batımı sonrası kızıllık
afterglow
gün batımında doruklardaki kızıl ışık
alpenglow
gün batımından önce
day before
gün belirlemeksizin
sine die
gün boyu
day long

She felt restless all day long. - O gün boyu huzursuz hissetti.

She waited on her husband all day long. - O gün boyu kocasına hizmet etti.

gün boyu
all day

Having worked on the farm all day long, he was completely tired out. - Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.

Tom said that he had been cleaning the house all day. - Tom bütün gün boyunca evi temizlediğini söyledi.

gün boyu geçerli bilet
day ticket
gün boyu süren
around-the-clock
gün boyu süren
round the clock
gün boyu süren
day long
gün boyunca
round the clock
gün boyunca
around-the-clock
gün bugün
(Konuşma Dili) Now is the time
gün değmemiş
juvenile
gün değmemiş su
juvenile water
gün doğmadan neler doğar
(Atasözü) A lot can happen between now and then
gün doğmak
a) (sun, morning) to rise, to dawn, to break b) (one's luck/day) to come
gün doğmak
1. for the sun to rise, for day to dawn. 2. (for someone) to have an unexpected opportunity or stroke of fortune
gün durumu astr
solstice
gün geçmek
get a sunstroke
gün geçmek
to get a sunstroke
gün gibi açık
obvious, evident, clear as a day
gün gibi açık/aşikâr altogether clear
very clear, manifest
gün gibi ortada
clear as daylight
gün gibi ortada
as clear as day
gün gibi ortada
as clear as daylight
gün gibi ortada
clear as day
gün gibi ortada
obvious, evident, clear as a day
gün görmek
live a healthy and happy life
gün görmek
to live a healthy and happy life
gün görmek
to see happy days
gün görmemek
to know nothing but unhappiness
gün görmemek
to have hard times
gün görmez
1. (place) which doesn't get any sunlight, sunless. 2. (someone) who never gets out in the sun
gün görmüş
1. (someone) who has seen better days. 2. experienced
gün görmüş
worldly-wise
gün göstermek
to make (someone) live happily
gün kavuşmak/inmek
for the sun to set/go down, for night to fall
gün koymak
to put aside a day, assign some time (for)
gün ola harman ola
(Konuşma Dili) One day its time will come
gün ortası
midday
gün sürmek
to live prosperously
gün tutulmak
for the sun to be eclipsed
gün tutulması
solar eclipse
gün tutulması astr
solar eclipse
gün tün eşitliği astr
equinox
gün yapmak
(for women) to be at home to guests
gün ışığı
daylight

A large bathroom with natural daylight belongs to this apartment. - Doğal gün ışığı olan büyük bir banyo bu daireye aittir.

I forgot that the daylight saving time ended last week. - Gün ışığından yararlanma saatinin geçen hafta sona erdiğini unuttum.

gün ışığına çıkarmak
to bring to light
gün ışığına çıkarmak
rake up
gün ışığına çıkmak
surface
gün ışığına çıkmak
to come to light; to become clear
gün ışığında
in daylight
gün-tün eşitliği
equinox
gün/hafta/ay
(Bilgisayar) day/week/month
gün/saat
(Bilgisayar) days/times
günlerden bir gün
one of these days
günlerden bir gün once upon
a time
gününü gün etmek
live it up
gününü gün etmek
to enjoy the day
gününü gün etmek
to be really enjoying oneself, be having a real good time, be having a hell of a good time
her gün
every day

Every day they killed a llama to make the Sun God happy. - Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.

I play football every day. - Her gün futbol oynarım.

hafta içi gün
weekday

The weekdays are: Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, and Friday. - Hafta içi günleri : Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma'dır.

ertesi gün
morrow
günler
days

In those days, I used to get up at six every morning. - O günlerde her sabah altıda kalkardım.

This is the house where I lived in my early days. - Burası benim ilk günlerimi yaşadığım evdir.

her gün
daily

The patient was recovering daily. - Hasta her gün iyileşiyordu.

The patient was recovering daily. - Hasta her gün toparlanıyordu.

her gün işe trenle gidip gelen kimse
commuter
kara gün
(deyim) a rainy day
artık gün
leap day
birer gün arayla
every other day
birkaç gün önce
the other day
bütün gün
early and late
bütün gün
a clear day
bütün gün
full time
derece gün
(Meteoroloji) degree day
derece-gün
degree-day
erken gün batımı
(Bilgisayar) early sunset
ertesi gün
very next day
ertesi gün
the day following
ertesi gün
the following day

I told him to come the following day. - Ona ertesi gün gelmesini söyledim.

Tom made an appointment to meet Mary the following day. - Tom, ertesi gün Mary ile buluşmak için randevu verdi.

evvelki gün
the previous day
gün be gün
every single day
gün be gün
every day
gün be gün
from day to day
günler
times

It was good chatting like old times. Let's talk again some time. - Eski günlerdeki gibi sohbet etmek iyiydi. Bir ara yine konuşalım.

We did have some good times. - Güzel günlerimiz oldu.

hafta içi her gün
every weekday
hafta içindeki gün
weekday
hafta sekiz, gün dokuz
all the time
hemen ertesi gün
very next day
her gün
day after day

I worked on it day after day. - Her gün onun üzerinde çalıştım.

In June, it rains day after day. - Haziranda her gün yağmur yağar.

her gün
(Ticaret) per diem
ilk gün
first day

Today is the first day of spring. - Bugün ilkbaharın ilk günü.

Sunday is the first day of the week. - Pazar haftanın ilk günüdür.

kara gün
(deyim) rainy day

You must provide for a rainy day. - Ak akçe kara gün içindir.

Save up something for a rainy day. - Ak akçe kara gün içindir.

kötü gün
(deyim) a rainy day
kötü gün
a dark day
on iki gün
twelve days
saptamak (tarih/gün vb'ni)
appoint
sisli gün
foggy day
suni gün ışığı
(Askeri) artificial daylight
tayin etmek (tarih/gün vb'ni)
appoint
yedi gün
7 days
önemli gün
occasion
önemli gün
d-day
gün batımı
sundown

Lincoln arrived at Gettysburg at sundown. - Lincoln Gettysburg gün batımında geldi.

The sheriff told Tom to be out of town by sundown. - Şerif Tom'a gün batımına kadar şehir dışında olmasını söyledi.

gün ışığı
light

Sami doesn't deserve to see the light of day again. - Sami bir daha gün ışığını görmeyi hak etmiyor.

Fadil's devastating fate finally came to light. - Fadıl'ın yıkıcı kaderi sonunda gün ışığına çıktı.

11inci gün
11th day
11inci gün
day 11
bu günden sonra gelecek ilk gün
The first day will come after this day
ertesi gün hapı
next day pill
gün içinde
within the day
gün içinde
within day
gün ışığı
day light
iyi gün dostu
Fair friend
o gün bu gündür
Ever after
tam gün
full-time
tüm gün
all day

Tom spent all day looking around antique shops. - Tom tüm günü antika dükkanlarının etrafında bakınarak geçirdi.

It rained heavily all day, during which time I stayed indoors. - Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.

yaz gün
summer days
gün ışığı
sunn hemp
yarım gün okuyup yarım gün çalışan çocuk
half-timer
Türkçe - Türkçe
Zaman, sıra: "Biz bu ihtiyara son günlerinde hiç aklından geçirmediği bir saadet sağladık."- H. Taner. Çağ, devir. İyi yaşanmış zaman
Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre: "Kız kardeşi üç yıl, bir gün olsun canı sıkılmadan yaşadı Tatvan'da."- N. Cumalı. İçinde bulunulan zaman: "Aylıkları, günün ihtiyaçları karşısında devede kulak gibi kalıyordu."- R. N. Güntekin
Güneş ışığı
Güneş: "Gün biraz yükselince ıssı bir sıcak kırları kapladı."- M. Ş. Esendal
Gündüz: "Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş."- H. Taner
Tarih
Zaman, sıra
Çoğunlukla ev hanımlarının ayın belirli günlerinde konuk ağırlamak için yaptıkları toplantı
Güneş

Güneş çıkmış olsa bile hava soğuktu. - güneşin çıkmış olmasına rağmen, hava soğuktu.

güneşin çıkmış olmasına rağmen, hava soğuktu. - Güneş çıkmış olsa bile hava soğuktu.

İçinde bulunulan zaman
İyi yaşanmış zaman
Çağ, devir
Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre
Bayram niteliğinde özel gün
Gündüz
(Hukuk) YEVM
ruz
gün balı
Güneşte bal koyuluğuna getirilmiş üzüm şırası
gün balığı
Lapinagillerden, kırmızı renkli, siyah benekli bir balık (Julis turcica)
gün batımı
Güneşin ufukta kaybolması, gurup
gün batısı
Batı
gün dikilmesi
Tam öğle vakti, zeval
gün doğusu
Doğu
gün doğusu
Doğudan esen rüzgâr
gün durumu
Güneşin açılımının en çok olduğu gün
gün dönümü
Gündüz ile gecenin eşit olduğu gün
gün gülü
Gelincik
gün merkezli
Güneş'in merkezine bağlı olan, Güneş'in merkezinden bakıldığı var sayılarak ölçülen (bir yıldızın koordinatları)
gün ortası
Öğle, öğle vakti
gün tutulması
bakınız: güneş tutulması
gün yapmak
ayın belirli günlerinde konuk ağırlamak
gün yayı
Güneşin gök küresinde bir gün boyunca çizdiği çemberin ufuk üstünde kalan parçası
gün yağmuru
Güneş çıkmışken yağan iri damlalı yağmur
gün yeli
Doğu rüzgârı
gün çiçeği
Ayçiçeği, günebakan, gündöndü
gün-tün eşitliği
Gece ile gündüzün eşit uzunlukta olması, ekinoks
ertesi gün hapı
Korunmadan girilen cinsel ilişki sonrasında olabilecek istenmeyen gebeliği ilişkiden sonraki 72 saat içerisinde alınmak suretiyle önleyebilecek hap. Reçete ile satılan bu hapların fazla beklenmeden alınması gereklidir çünkü haplar ne kadar erken alınırsa, etkisi o kadar fazla olur
iyi gün dostu
Dostlarının sıkıntılı zamanlarında onlardan kaçan kimse
kara gün dostu
Sıkıntılı günlerde de dostluğunu sürdüren ve yardımcı olan kimse
Gün geçirmek
(Osmanlı Dönemi) ZULUL
Gün ışığı
şavk
Günler
(Hukuk) EYYA
Günler
(Hukuk) EYYAM
gün