Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
- Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
Both of my parents were brought up in the country.
- Ebeveynlerimin her ikisi de ülkede yetiştirildiler.
What does it matter how they bring up their own children?
- Kendi çocuklarını nasıl yetiştirdiklerinin ne önemi var?
How do you bring up your children?
- Sen çocuklarını nasıl yetiştiriyorsun?
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
A lot of sugar cane is grown in Cuba.
- Küba'da çok şeker kamışı yetiştirilir.
If you hurry, you will soon overtake her.
- Eğer acele edersen yakında ona yetişirsin.
If you hurry, you will overtake him.
- Acele edersen ona yetişirsin.
I'll catch up with you later.
- Daha sonra size yetişirim.
You walk on and I will catch up with you later.
- Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.