I can't spend the rest of my life living with Tom.
- Yaşamımın geri kalanını Tom'la yaşayarak harcayamam.
I spent a week in Berlin living with a German family.
- Ben Berlin'de bir Alman aile ile yaşayarak bir hafta geçirdim.
Please tell me where you will live.
- Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
Meerkats live in Africa.
- Mirketler Afrika'da yaşar.
She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
I like living with you.
- Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
Long live the Soviet Union!
- Çok yaşa Sovyetler Birliği!
Long live the brotherhood of all peoples.
- Yaşasın tüm halkların kardeşliği.
Hurray! I have found it!
- Yaşasın! Ben onu buldum!
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Did you know that some foxes lived on this mountain?
- Bazı tilkilerin bu dağda yaşadığını biliyor muydun?
In this country, most of the inhabitants are Sunni Muslims.
- Bu ülkede yaşayanların çoğu Sünni Müslümandır.
The region has never been inhabited by people.
- Bölgede insanlar hiç yaşamadı.