She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
I love living with you.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.
Some Westerners no longer believe that their soul exists and that they have eternal life.
- Bazı Batılılar ruhlarının var olduğuna ve sonsuz yaşama sahip olduklarına artık inanmıyorlar.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
- Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
Fear is essential for survival.
- Korku yaşamak için gereklidir.
Caribou can see ultraviolet light. This ability is crucial to their survival in a harsh Arctic environment.
- Caribou ultraviyole ışığı görebilir. Bu yetenek sert Arktik ortamda yaşamaları için hayati önem taşımaktadır.
All of us want to live as long as possible.
- Hepimiz mümkün olduğu kadar uzun yaşamak istiyoruz.
Does Tom earn enough money to live in the city?
- Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
You don't need to be an artist in order to experience beauty every day.
- Her gün güzelliği yaşamak için sanatçı olmana gerek yok.
I don't want to go through another experience like that.
- Böyle başka bir deneyim yaşamak istemiyorum.
Meerkats live in Africa.
- Mirketler Afrika'da yaşar.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
- Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
I love living with you.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Layla knows she hasn't got long to live.
- Leyla uzun süre yaşamak zorunda olmadığını biliyor.
Long live the Tatoeba Project!
- Çok yaşa Tatoeba Projesi!
Long live the brotherhood of all peoples.
- Yaşasın tüm halkların kardeşliği.
Hurray! I have found it!
- Yaşasın! Ben onu buldum!
Tom knows a man who lives in Boston.
- Tom Bostonda yaşayan bir adam tanıyor.
They don't know what difficulties Tom went through in his youth.
- Onlar, Tom'un gençliğinde hangi zorlukları yaşadığını bilmiyorlar.
What animals inhabit those islands?
- Şu adalarda hangi hayvanlar yaşar?
In this country, most of the inhabitants are Sunni Muslims.
- Bu ülkede yaşayanların çoğu Sünni Müslümandır.