yüze

listen to the pronunciation of yüze
Турецкий язык - Английский Язык
facetted
{s} having cut and polished surfaces (i.e. gemstone, stone); complex, having many sides or aspects
yüz yüze
face to face

Two men met face to face. - İki adam yüz yüze görüştüler.

The two lovers sat face to face, drinking tea. - İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.

yüz yüze gelmek
face

Tom doesn't have to face it alone. - Tom onunla tek başına yüz yüze gelmek zorunda değil.

Coming face to face with a dinosaur was a funny experience. - Bir dinozorla yüz yüze gelmek eğlenceli bir deneyimdi.

yüz
hundred

When angry, count ten; when very angry, a hundred. - Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.

One hundred and fifty people entered the marathon race. - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.

yüz
face

I saw his face in the dim light. - Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.

The girl fainted, but she came to when we threw water on her face. - Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.

yüze tutma
adsorption
yüze ait
facial
yüze ani darbe
facer
yüze gülen kimse
smoothie
yüze gülmek
to feign friendship
yüze gülmek
feign friendship
yüze gülücü
plausible
yüze gülücü
honeyed
yüze gülücü
honied
yüze gülücü
sleek
yüze gülücü
sugary
yüze gülücü
smooth-faced
yüze kadar saymak
number to hundred
yüze takılan siyah tül
patch
yüze tutan
adsorbent
yüze tutunan
adsorbate
yüze tutunmak
to adsorb
yüze vurma
taunt
yüze çekici
adsorber
yüze çekmek
to adsorb
yüze çıkmak
a) to come to the surface b) to show up, to manifest itself
yüze çıkmak
1. to come to the surface. 2. to get presumptuous, insolent, or uppity
yüz yüze
facing

Sami is facing the death penalty this time. - Sami bu kez ölüm cezasıyla yüz yüze geliyor.

yüz yüze
eyeball to eyeball
yüz yüze
vis-à-vis
yüz yüze
tete a tete
yüz yüze
(Hukuk) vis-a-vis
yüz yüze
eyeball to eyeball, face to face
yüz yüze gelmek
to come face to face, to meet
yüz yüze getirmek
confront
yüz yüze görüşme
tete a tete
yüz
front

I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves. - Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.

The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face. - Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.

yüz
countenance
yüz
facial

His facial expression was more sour than a lemon. - Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.

I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril. - Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.

yüz
one hundred

One hundred and fifty people entered the marathon race. - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.

The building is one hundred meters high. - Bina yüz metre yüksekliğindedir.

yüz
cheek

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

yüz
obverse
yüz
cast of features
yüz
frontage
yüz
feature

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
figure

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

I figured Tom wasn't going to go, so I went. - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

Life and death are two sides of the same coin. - Yaşam ve ölüm aynı madalyonun iki yüzüdür.

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

She swam across the river. - O, nehri yüzerek geçti.

Would you mind if I swam in your pool? - Havuzunuzda yüzebilir miyim?

yüz
puss
yüz
{f} swim

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

I prefer swimming to skiing. - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.

yüz
{f} swum

I haven't swum since last summer. - Geçen yazdan beri yüzmedim.

He is the only American to have swum the English Channel. - O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

A white cloud is floating in the blue summer sky. - Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

yüz
physiognomy
yüz
side

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody. - Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.

yüz
{f} swimming

In swimming pools, water is continuously pumped through a filter. - Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

yüz
to face

They stood face to face. - Onlar yüz yüze durdu.

Those selected will have to face extensive medical and psychological tests. - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.

deveyi yüze çıkarmak
to overcome difficulties
etkin yüze tutma
activated adsorption
sahra sirküleri; son koordinasyon; (bataklık tipi bir arazide) yüzer köprü; yüze
(Askeri) field circular; final coordination; floating causeway; floating craft; force commander
tehlikesiyle yüz yüze
in danger of
yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

A white cloud is floating in the blue summer sky. - Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.

The substance is light enough to float on the water. - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.

yüz
favor

The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates. - Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.

She didn't want to drink alcoholic drinks every day. However, beer is her favorite drink, so she drinks non-alcoholic beer every day. - Alkollü içkileri her gün içmek istemiyordu. Fakat bira onun sevdiği içkisidir, bu yüzden o her gün alkolsüz bira içiyor.

ölümle yüz yüze gelmek
face death
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение yüze в Турецкий язык Турецкий язык словарь

yüze gülücü
İki yüzlü, riyakâr
yüze gülücülük
Yüze gülücü olma durumu
yüze soğurma
Bir gazın veya sıvının, bir katının içine yüzeysel olarak girmesi
yüz yüze
Karşı karşıya
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi
yüze
Избранное