I am frightened of walking in the darkness.
- Karanlıkta yürümekten korkuyorum.
It was an ideal day for walking.
- Yürümek için ideal bir gündü.
As there was no bus service, we had to walk all the way to the station.
- Otobüs servisi olmadığı için, biz, istasyona giden bütün yolu yürümek zorunda kaldık.
There being no train, we had to walk all the way.
- Tren olmadığı için, tüm yolu yürümek zorunda kaldık.
I like to hike in the mountains.
- Ben dağlarda yürümekten hoşlanırım.
A sprained ankle disabled him from walking for a month.
- Burkulmuş bir ayak bileği onu bir ay yürümekten alıkoydu.
She likes walking alone.
- O yalnız yürümeyi sever.
He is used to walking long distances.
- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
She did not walk to the gym.
- O, spor salonuna yürümedi.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
I'm too tired to walk.
- Yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
She was so tired that she couldn't walk.
- Ayrıca o çok yoruldu, yürüyemiyor.
Walking is good exercise.
- Yürümek iyi egzersizdir.
He is used to walking long distances.
- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
In order to swim, you have to learn to tread water first.
- Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.
Do not walk outside this area.
- Bu alanın dışında yürümeyin.
The toddler wobbled when he first stood up.
- Yürümeye başlayan çocuk ilk ayağa kalktığında yalpaladı.
In his forties and fifties, a man is still a toddler.
- Bir adam kırklı ve ellili yaşlarında hala yürümeye başlayan bir çocuktur.