Tom'la daha fazla kontak kurmak istemiyorsan, benim için hava hoş.
- If you don't want to have any more contact with Tom, that's fine with me.
Tom onun için hava hoş olduğunu söyledi.
- Tom said that's fine with him.
Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
- There's a fine line between what's acceptable and what's not.
Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
- There's a fine line between genius and insanity.
Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
- I think it will be fine.
Guinness biraların en iyisidir.
- Guinness is the finest of beers.
Okulda güzel sanatlar okuyor.
- She is studying fine art at school.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Bir dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined a dollar.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Sanırım her şey yolunda.
- I think everything's fine.
Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.
- Everything is fine until they open Pandora's box.
Bu güzel günlerden bir gün o sadece hak ettiğini alacak.
- One of these fine days he will get his just deserts.
Onun bir tepenin üzerinde yer alan evinin güzel bir manzarası var.
- Situated on a hill, his house commands a fine view.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
Öyle güzel bir gündü ki çok iyi eğlendik.
- It was such a fine day that we had a very good time.
Bu o zamandan beri çok iyi.
- It has been very fine since then.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It will be fine this afternoon.
En son ne zaman bir para cezası ödedin?
- When was the last time you paid a fine?
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.
... It was fine when we were in the very early days of the web ...
... and Amazon, by the way, does a fine product as well-- ...