Bu kızın güzel bir yüzü var. Kalbim ona bakmaktan erir.
 - This girl has a pretty face. My heart melts from looking at it.
Evim işlek bir caddeye bakmaktadır.
 - My house faces a busy street.
Kurbanın vücudu halı üzerinde yüzü aşağıya bakacak şekilde yatıyordu.
 - The victim's body was lying face down on the rug.
İngiltere tehlikeli şekilde düşük gıda malzemeleri ile karşı karşıya idi.
 - Britain faced dangerously low supplies of food.
Şapkamı giymeyi unuttum ve yüzüm kötü biçimde güneşten yandı.
 - I forgot to wear my hat and my face got badly sunburned.
Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.
 - Tom's face is badly bruised.