Amanın, sen haklısın, ben onu hiç bilmiyordum.
- Oh my, you're right, I didn't know that at all.
Sanırım sen haklısın.
- I think you're right.
Hediye çokça takdir edilir.
- The gift is greatly appreciated.
Bir bisiklet yolu doğrudan doğruya evimin önünden geçer.
- A bike path goes right past my house.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Savaştan beri Japonya bilim ve teknolojide geniş ölçüde gelişti.
- Since the war, Japan has advanced greatly in science and technology.
Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- Cheer up! Everything will soon be all right.
Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- Cheer up! It will soon come out all right.
Tamam, şimdi yetki bende.
- All right, I'm in charge now.
Onun konuşmasından çok fazla etkilendim.
- I was greatly impressed by the speech.
Şehir yaşamının gürültüsü beni çok sinirlendiriyor.
- The noise of city life annoys me greatly.
Tuz ilavesi lezzeti adamakıllı artırdı.
- The addition of salt greatly improved the flavor.
Bu pek doğru görünmüyor.
- That doesn't seem right.
Pekala. Şimdi gidiyorum.
- All right. I'm leaving.
Tom Mary'nin ne kadar yorgun olduğunu gördü ve ona doğruca yatağa gitmesini söyledi.
- Tom saw how exhausted Mary was and told her to go right to bed.
Tom doğruca Mary'nin tuzağına yürüdü.
- Tom walked right into Mary's trap.
Bu iki çizgi dik açılıdır.
- These two lines are at right angles.
Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
- You may be right, but we have a slightly different opinion.
Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.
- Tom has as much right to be here as Mary does.
Sola mı yoksa sağa mı döneceğimi bilmiyorum.
- I don't know whether to turn left or right.
O, masayı sağa doğru kaydırdı.
- He moved the desk to the right.