Dünya ve Güneş, Samanyolu Galaksi'sindeki milyarlarca yıldız arasında sadece ufacık noktadırlar.
- The Earth and Sun are just tiny dots among the billions of stars in the Milky Way Galaxy.
Bebek ufacık elini uzattı.
- The baby held out his tiny hand.
Tom, Mary'nin donutundan küçücük bir ısırık aldı.
- Tom took a tiny bite out of Mary's donut.
Sadece küçücük bir hata yaptık.
- We made just one tiny little mistake.
Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.
- In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.
Sen onu son gördüğünde o daha minik bir bebekti.
- The last time you saw her, she was just a tiny baby.
Onu son gördüğünde, o sadece minnacık bir bebekti.
- The last time you saw her, she was just a tiny baby.
Fiber-optik kablolar insan kılları kadar ince minik cam elyafından oluşur.
- Fiber-optic cables are made up of tiny glass fibers which are as thin as human hairs.
Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.
- In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.
Küçük bir dağ kasabasından geldi.
- He came from a tiny mountain town.
Tom Mary'nin gözlemesinden küçük bir lokma aldı.
- Tom took a tiny bite of Mary's donut.
O, hayatımda şimdiye kadar gördüğüm en ufak hamam böceğiydi.
- That was the tiniest cockroach I've ever seen in my life.
Benim odam çok küçük.
- My room is very small.
Uzaydan, dünya çok küçük görünür.
- From space, the world looks very small.
That was the smallest house I've ever seen.
... within this tiny bundle of energy, smaller than an atom. ...
... billion years, so that's a very tiny, tiny amount of time, ...