You're quite fussy, aren't you?
- Oldukça telaşlısın, değil mi?
Tom isn't very fussy.
- Tom çok telaşlı değildir.
Tom looked somewhat disconcerted.
- Tom biraz telaşlı görünüyordu.
The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
- Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.
Tom leads a hectic life.
- Tom telaşlı bir hayat sürüyor.
Tom noticed that Mary seemed a little distracted.
- Tom Mary'nin biraz telaşlı göründüğünü fark etti.
Tom's fussy, isn't he?
- Tom telaşlı, değil mi?
You're quite fussy, aren't you?
- Oldukça telaşlısın, değil mi?
Our guests are in a hurry.
- Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
Tom was in no particular hurry to get back home.
- Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu.
Tom usually eats in a rush.
- Tom genellikle telaş içerisinde yemek yer.
When I got the phone call telling me of my father's death, I was completely flustered.
- Bana babamın ölümünü bildiren telefon konuşmasını aldığımda tamamen telaşlanmıştım.
Tom seemed flustered.
- Tom telaşlı görünüyordu.
Panicking won't help.
- Telaş etmenin bir faydası olmayacak.
I didn't intend to alarm you.
- Ben seni telaşa düşürmeye niyetlenmedim.
The noise alarmed the whole town.
- Gürültü tüm kasabayı telaşlandırdı.
Tom isn't very fussy.
- Tom çok telaşlı değildir.
You're quite fussy, aren't you?
- Oldukça telaşlısın, değil mi?