tanıdıklar

listen to the pronunciation of tanıdıklar
Турецкий язык - Английский Язык
acquaintanceship
The state of being acquainted; acquaintance
An acquaintance
A state of being acquainted; acquaintance
{i} friendship, relationship, familiarity
tanıdık
acquaintance

He is not a friend, but an acquaintance. - O, bir arkadaş değil ama bir tanıdıktır.

For me he is neither a brother nor an acquaintance. - O benim için ne bir erkek kardeş ne de bir tanıdık.

tanıdık
{s} familiar

Sounds vaguely familiar. - Belli belirsiz tanıdık geliyor.

Tom didn't see any familiar faces at the party. - Tom partide hiç tanıdık yüzler görmedi.

tanı
{i} diagnosis
tanıdık
{i} friend

It is said that the Japanese are very friendly to those that they know, and very indifferent to those they don't. - Japonların tanıdıklarına karşı çok cana yakın oldukları ve tanımadıklarına çok ilgisiz oldukları söyleniyor.

He is not really a friend, just an acquaintance. - O gerçekten bir arkadaş değil, sadece bir tanıdık.

tanıdık
friend at court
tanı
identification
tanı
direct
tanıdık
connection
tanı
(Bilgisayar) identify

You can easily identify Tom because he is very tall. - Tom'u kolaylıkla tanıyabilirsin çünkü o çok uzun.

I don't want to identify myself with that group. - Bu grupla kendimi tanıtmak istemiyorum.

tanı
recognise

Remember me? No. Well, well. I'm surprised you don't recognise me! Are we supposed to? - Beni hatırlıyor musun? Hayır. Hayret. Beni tanımamana şaşırdım! Tanımamız gerekiyor mu?

I can recognise my own kind. - Ben kendi türümü tanıyabilirim.

tanı
{f} recognized

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

Everyone recognized him as a brilliant pianist. - Herkes onu görkemli bir piyanist olarak tanıdı.

tanı
diagnostic

The sphygmomanometer is an important diagnostic instrument. - Tansiyon ölçme aleti önemli bir tanı aracıdır.

tanıdık
recognised
tanı
diagnosis teşhis
tanıdık
contact
tanıdık
(someone) whom one is acquainted with; (something) which one is acquainted with; familiar, well-known
tanıdık
acquaintance (person with whom one is acquainted)
tanıdık
contact man
tanıdık
speaking
Турецкий язык - Турецкий язык
eş dost
Tanıdık
bildik
tanı
Bir hastalığı tanıma işi, teşhis
tanıdık
Tanışılıp konuşulan kimse, bildik: "Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı."- A. Haşim
tanıdık
Daha önceden bilinen, görülen, aşina
tanıdık
Tanışılıp konuşulan kimse, bildik
tanıdık
Daha önceden bilinen, görülen, aşina: "Yanaştığımız iskeleden birtakım dost ve tanıdık çehreler bana doğru uzanmış, gülümsüyor..."- Y. K. Karaosmanoğlu