John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Tom'un bu gece Mary ile konuşmayı canı istemiyor.
- Tom doesn't feel like talking to Mary tonight.
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking with?
Ne hakkında konuşuyorsun?
- What're you talking about?
Tom'la konuşan kız Mary'dir.
- The girl talking with Tom is Mary.
Jim ile konuşan kız Mary'dir.
- The girl talking with Jim is Mary.
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking with?
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking to?
Yaptığın hakkında konuşarak ne kadar çok zaman harcarsan, onu o kadar az zamanda yapmak zorunda kalırsın.
- The more time you spend talking about what you do, the less time you have to do it.
Yolculuğu hakkında onunla konuşarak iyi vakit geçirdi.
- She had a good time talking with him about his trip.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Amcanla konuşmak istiyorum.
- I want to talk to your uncle.
Onlar geç saatlere kadar oturup sohbet ettiler.
- They stayed up late talking.
Kahve içerken sohbet edelim mi?
- Shall we talk about it over a cup of coffee?
Ağzın doluyken konuşma.
- Do not talk with your mouth full.
Dayınla konuşmak istiyorum.
- I want to talk with your uncle.
Konuşurken lafımı bölme.
- Don't interrupt me while I'm talking.
Ona laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor.
- Giving advice to him is like talking to a brick wall.
Görüşmeler iki gün boyunca devam etti.
- The talks continued for two days.
Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.
- The peace talks ended in failure.
Hava hakkında konuşmak istemiyorum.
- I don't want to talk about the weather.
O, o konu hakkında konuşmak istemiyor.
- She doesn't want to talk about it.
Doğruyu söylemek gerekirse, onun konuşma tarzından hoşlanmadım.
- To tell the truth, I don't like his way of talking.
Ben dilleri konuşmak ve bir şey söylemek için kullanmam. Ben onları insanlığa hizmet etmek için kullanırım.
- I don't use languages to talk and say nothing. I use them to serve humanity.
Tom'un yaptığı şeyden söz etmek istiyor musun?
- Do you want to talk about what Tom did?
Tom seninle sohbet etmek istemiyor.
- Tom doesn't want to talk to you.
Onunla sohbet etmek zordur.
- It is difficult to talk to him.
Çok iyi Arapça konuşamıyorum.
- I'm not very good at speaking Arabic.
İngilizce konuşmak kolay değildir.
- Speaking English is not easy.
Ağzın doluyken konuşma.
- Don't talk with your mouth full.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Ben sadece Tom'un konuşma biçimini severim.
- I just love the way Tom talks.
Onun konuşma biçimini seviyor.
- He likes the way she talks.
Tom hem İngilizce hem de Fransızca konuşarak büyüdü.
- Tom grew up speaking both English and French.
Tom hem Fransızca hem de İngilizce konuşarak büyüdü.
- Tom grew up speaking both French and English.
Seninle Fransızca konuşmaktan vazgeçeceğim.
- I'll stop speaking to you in French.
Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
- Frankly speaking, he is untrustworthy.
Sen hiç Esperanto dilini konuşan birini duydun mu?
- Have you ever heard someone speaking in Esperanto?
Hiç Fransızca konuşan birini duydun mu?
- Have you ever heard someone speaking in French?
Tom halka hitap etmede iyidir.
- Tom is good at public speaking.
Akıcılığınızı geliştirmek için, olabildiğince sık olarak anadili ile konuşanları denemelisiniz.
- To improve your fluency, you should try speaking with native speakers as often as you can.
Onun bir Amerikan vatandaşı kadar akıcı bir biçimde İngilizce konuştuğunu duydum.
- I heard her speaking English as fluently as a citizen of the USA.
Açıkça söylemek gerekirse, seninle aynı fikirde değilim.
- Frankly speaking, I don't agree with you.
Genel olarak söylemek gerekirse, oğlanlar kızlardan daha hızlı koşabilirler.
- Generally speaking, boys can run faster than girls.
O, şehrin dedikodusuydu.
- He was the talk of the town.
Tom şehrin dedikodusuydu.
- Tom was the talk of the town.
Biz seninle görüşmek istiyoruz.
- We want to talk to you.
Pek çok şey sözde kolaydır, fakat gerçekleştirmesi aslında zordur.
- Many things are easy to talk about, but difficult to actually carry out.
Konuşurken birinin sözünü kesmek kibarlık değildir.
- It is not polite to interrupt someone while he is talking.
It is usually better to solve problems by talking than by fighting.
First, it will be demonstrated that marital violence continued to be a talking point within polite society.
Bob: 'Now you're talking! ''.
Although I don't speak Chinese I managed to talk with the villagers using signs and gestures.
We're not talking rocket science here: it should be easy.
... talking about is the same sales pitch that was made in 2001 and 2003. And we ended up ...
... But it's about the things we're talking about today. ...