Tom dur işaretinde yavaşladı, ancak durmadı.
- Tom slowed down at the stop sign, but didn't stop.
Birinci yıldan sonra, hastanın iyileşmesi durma noktasında yavaşladı.
- After the first year, the patient's recovery slowed to a standstill.
Lütfen daha yavaş konuşun.
- Please speak more slowly.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
Şimdi ağırdan alıyorum.
- I'm taking it slow right now.
Sahneyi ağır çekimde görmek istiyorum.
- I want to see the scene in slow motion.
Tom dur işaretinde yavaşladı, ancak durmadı.
- Tom slowed down at the stop sign, but didn't stop.
İş gerçekten yavaşladı.
- Business has really slowed down.
Geçen ay iş biraz yavaştı.
- Business was a little slow last month.
Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer.
- In childhood, time passes slowly.
Biraz yavaşlamak isteyebilirsin.
- You may want to slow down a bit.
Araba sürerken virajlarda yavaşlamak zorundasınız.
- When you are driving, you should slow down on corners.
Bu günlerde iş çok kesat.
- Business is so slow these days.
İşler gerçekten kesatlaştı.
- Business has really slowed down.
Oyun yavaş ve sıkıcıydı.
- The game was slow, and it was also boring.
Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir.
- Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring.
Kol saatim geri kalmış olmalı.
- My watch must be slow.
Saat on dakika geri kalmış.
- The clock is ten minutes slow.
Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
- Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
Araba sürerken virajlarda yavaşlamak zorundasınız.
- When you are driving, you should slow down on corners.
Saatim beş dakika geri kalmış.
- My watch is five minutes slow.
Saat on dakika geri kalmış.
- The clock is ten minutes slow.
Nehir yavaş yavaş denize doğru akar.
- The river flows slowly to the sea.
Balon yavaş yavaş indi.
- The balloon descended slowly.
He that is slow to wrath is of great understanding. --Prov. xiv. 29.
These changes in the heavens, though slow, produced Like change on sea and land, sidereal blast. --Milton.
John is very slow; he is ten seconds behind everybody else when it comes to math.
That clock is slow.
a slow train.
I'm just sitting here with a desk of cards, enjoying a slow afternoon.
Please speak more slowly.
- Please speak more slowly!
Can you speak more slowly, please?
- Can you speak slower, please?
... and be with us for the trains we slowed down come ...