Onun nasıl ilerleyeceği konusunda hiçbir belirgin fikri yok.
 - He has no distinct idea of how to proceed.
Onlar arasında belirgin bir fark var.
 - There's a distinct difference between them.
Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.
 - Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.
Tom'un farklı bir Fransızca aksanı var.
 - Tom has a distinct French accent.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
 - Height is a distinct advantage in basketball.
O yapacak önemli bir ayrım.
 - That's an important distinction to make.
O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
 - He advocated abolishing class distinctions.