Some were unwilling to fight.
 - Bazıları savaşmak için isteksiz.
Americans simply had no desire to fight.
 - Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
Dan was an expert at psychological warfare.
 - Dan bir psikolojik savaş uzmanıydı.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
 - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.
 - Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.
Our son died during the war.
 - Oğlumuz savaşta öldü.
He cheated death many times on the battlefield.
 - Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.
At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
 - Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
He was sent into combat.
 - O, savaşa gönderildi.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
 - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
People fought over supplies.
 - İnsanlar malzemeler için savaştı.
The soldiers fought valiantly, but finally they had to give in.
 - Askerler kahramanca savaştılar fakat sonunda teslim olmak zorunda kaldılar.
Bush doesn't want to make wars in order to control Central Asian oil.
 - Bush Orta Asya petrolünü kontrol etmek için savaşmak istemiyor.
A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
 - Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
Bush doesn't want to make wars in order to control Central Asian oil.
 - Bush Orta Asya petrolünü kontrol etmek için savaşmak istemiyor.
Eisenhower had campaigned to end the war.
 - Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
This game has you battle against hordes of evil stoats.
 - Bu oyun seni kötü gelincik sürülerine karşı savaştırır.
You have to fight against this other woman.
 - Bu diğer kadına karşı savaşmak zorundasın.
Everybody must unite to fight against AIDS.
 - Herkes AIDS'e karşı savaşmak için birleşmelidir.
The army was involved in a number of brilliant actions during the battle.
 - Ordu savaş sırasında bir dizi görkemli eylemlerde yer aldı.
Tom began to experience remorse for his actions during the war.
 - Tom, savaş sırasındaki eylemleri için pişmanlık duymaya başladı.
Tom and Mary struggled to make ends meet.
 - Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
That fight seemed like a life-or-death struggle.
 - Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.
Farragut captured New Orleans without a fight.
 - Farragut, New Orleans'ı savaş olmadan ele geçirdi.
The American Navy was ready to fight.
 - Amerikan Donanması savaşmaya hazırdı.
The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars.
 - İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.
The First World War began as a regional conflict and become one of history's worst humanitarian catastrophes.
 - Birinci Dünya Savaşı bölgesel bir çatışma olarak başlamış ve tarihin en kötü insanlık felaketlerinden biri olmuştur.
He died fighting in the Vietnam War.
 - Vietnam savaşında savaşırken öldü.
They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
 - Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
Anarchy can happen during wartime.
 - Savaş sırasında anarşi olabilir.
After seven years of wartime captivity, Tom was a broken man.
 - Yedi yıllık savaş esaretinden sonra Tom çökmüş bir adamdı.