sınırlar

listen to the pronunciation of sınırlar
Турецкий язык - Английский Язык
boundaries

Your boundaries don't confine me. - Sizin sınırlar beni tutmaz.

Above the clouds, the pilot felt a freedom without boundaries. - Pilot bulutların üstünde sınırları olmayan bir özgürlük hissetti.

frontiers
limits

The limits of my language mean the limits of my world. - Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.

Tom likes to push the limits. - Tom sınırları zorlamayı sever.

bounds

Such matters are beyond the bounds of human knowledge. - Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.

The police established that Dan acted within the bounds of self-defense. - Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.

confines
sınır
frontier

Many families left to make a new life on the frontier. - Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için ayrıldı.

In the 1880's, this was a harsh frontier town. - 1880'lerde burası haşin bir sınır kasabasıydı.

sınır
boundary

The Rhine is the boundary between France and Germany. - Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.

This river forms the boundary between the two prefectures. - Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.

sınır
verge
sınır
border

Tom crossed the border into France. - Tom Fransa'ya giden sınırı geçti.

Border fights were common. - Sınır kavgaları yaygındı.

sınır
limit

The limits of my language mean the limits of my world. - Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.

In towns, speed is limited to 50 km/h. - Şehirlerde hız sınırı 50 km / h dir.

sınır
limitation

Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake. - Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.

I know my limitations. - Sınırlarımı biliyorum.

sınır
(İnşaat) fringe
sınır
{i} bound

This limited express is bound for Sendai. - Bu sınırlı ekspres Sendai'ye gider.

The Rhine is the boundary between France and Germany. - Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.

sınır
March
sınır
border; frontier; boundary, limit; division
sınır
demarkation
sınır
(Bilgisayar) limit to

There is a limit to how much one can tolerate. - Birinin ne kadar tahammül edeceğine dair bir sınır var.

There is no limit to human desire. - İnsan arzusunda hiçbir sınır yoktur.

sınır
threshold
sınır
edging
sınır
(Bilgisayar) limit of
sınır
division
sınır
tether
sınır
strip
sınır
(Ticaret) measures
sınır
(Politika, Siyaset) entry
sınır
outskirts
sınır
(Politika, Siyaset) district
sınır
(İnşaat) contour
ulusal sınırlar
(Ticaret) national borders
sınır
margin

The political party crossed the margin of five percent in the first polls. - Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.

sınır
border line
sınır
measure
sınır
extreme
sınır
boundary line
dış sınırlar
(Hukuk) external borders, external frontiers
makul sınırlar içinde
(Konuşma Dili) within reasonable bounds
sınır
borderline

Layla suffered from borderline personality disorder. - Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.

sınır
boundary, limit
sınır
extremity
sınır
bourn
sınır
(Hukuk) border, entry, limit, frontier, boundary
sınır
deadline

Tom has a deadline to meet. - Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.

sınır
compass
sınır
stint
sınır
frontier, border
sınır
border , boundary , limit
sınır
bourne
sınır
confine

Your boundaries don't confine me. - Sizin sınırlar beni tutmaz.

Confine your remarks to the matter we are discussing. - Yorumlarını tartıştığımız konuyla sınırla.

sınır
butting
sınır
borderland
sınır
skirting
sınır
watershed
sınır
line of demarcation
sınır
circumscription
sınır
purlieu
sınır
pale
sınır
confines
sınır
bounds

The police established that Dan acted within the bounds of self-defense. - Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.

Stupidity knows no bounds. - Aptallık hiçbir sınır tanımaz.

yetkisinin belirlediği sınırlar içinde
(Hukuk) within the limits of its power
yüksek sınırlar
(Hukuk) high frontiers
sınırlar
Избранное