The warmth after the chills intoxicated us.
- Titremelerden sonraki sıcaklık bizi mest etti.
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
- Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
In the summer, the temperature ranges from thirty to forty degrees Celsius.
- Yazın, sıcaklık otuzla kırk santigrat arasında değişkenlik gösterir.
The exact temperature is 22.68 degrees Celsius.
- Kesin sıcaklık 22.68 derece Celsiustur.
The heat kept me awake all night.
- Sıcaklık bütün gece beni uyanık tuttu.
This heat is unbearable.
- Bu sıcaklık dayanılmaz.
This is hot, not cold.
- Bu soğuk değil, sıcak.
It is very hot today.
- Bugün hava çok sıcak.
It's very warm. Shall I turn on the air conditioner?
- Burası çok sıcak. Klimayı açayım mı?
I can remember the warmth of his hands.
- Onun ellerinin sıcaklığını hatırlayabiliyorum.
It was very sultry that night.
- O gece hava çok sıcak ve nemliydi.
Tom almost passed out from the heat.
- Tom sıcaklıktan dolayı neredeyse bayılacaktı.
Tom passed out from the heat.
- Tom sıcaktan bayıldı.
en yüksek sıcaklık 40 dereceyi geçmiyor.
I'll postpone my trip to Scotland until it's warmer.
- Havalar daha sıcak oluncaya kadar seyahatimi erteleyeceğim.
It has become much warmer.
- Hava çok daha sıcak oldu.
Tom is friendly to everyone.
- Tom herkese karşı sıcak.
Reindeer are friendly animals.
- Ren geyikleri sıcak hayvanlardır.
It was so hot in Australia yesterday that Tom managed to fry an egg on a shovel.
- Dün Avustralya'da hava o kadar sıcaktı ki Tom küreğin üstünde bir yumurta kızartmayı başardı.
Tom looked out the window at the snow while he was sitting in the hot bath.
- Tom sıcak banyoda oturuyorken karda pencereden dışarı baktı.
All Tom wanted was a nice hot bath.
- Tom'un bütün istediği güzel sıcak bir banyo idi.