sürükle

listen to the pronunciation of sürükle
Турецкий язык - Английский Язык
drag

Tom dragged himself out of bed. - Tom kendini yatağın dışına sürükledi.

I'm sorry for dragging you out of bed so early in the morning. - Sabahleyin seni bu kadar erken yataktan dışarıya sürüklediğim için üzgünüm.

(Bilgisayar) nudge
{f} lug

Tom lugged his suitcase up the stairs. - Tom merdivenlerden yukarı bavulunu sürükledi.

They lugged the refrigerator up the stairs. - Buzdolabını merdivenlerden yukarı sürüklediler.

sürüklemek
waft
sürüklemek
haul
sürüklemek
blow away
sürüklemek
{f} draw
sürüklemek
shuffle
sürüklemek
(Arılık) drive
sürüklemek
carry away
sürüklemek
entail
sürüklemek
touse
sürüklemek
train on
sürüklemek
involve
sürüklemek
blow
sürüklemek
sweep away
sürüklemek
lug
sürüklemek
{f} drag

I had to drag him out of bed. - Onu yataktan dışarıya sürüklemek zorunda kaldım.

I had to drag Tom out of bed. - Tom'u yatağın dışına sürüklemek zorunda kaldım.

sürüklemek
lead to
sürüklemek
drag to
nesne sürükle
(Bilgisayar) nudge object
sürüklemek
eat away
sürüklemek
drift
sürüklemek
schlepp
sürüklemek
train
sürüklemek
to drag (someone) into (a bad situation)
sürüklemek
hale
sürüklemek
to hold (one's) attention, engross (one's) attention
sürüklemek
to drag (someone) to (a place), force (someone) to go with one to (a place)
sürüklemek
trail
sürüklemek
eat at
sürüklemek
sweep
sürüklemek
to drag (something, someone) (along the ground)
sürüklemek
to drag; to drift; to involve, to entail, to lead to
sürüklemek
make leeway
sürüklemek
sweep before one
sürüklemek
incline
sürüklemek
wash off
sürüklemek
drag along
sürüklemek
pluck
sürüklemek
schlep
sürüklemek
wash away
sürüklemek
tug
sürüklemek
(Fiili Deyim ) drag obout
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение sürükle в Турецкий язык Турецкий язык словарь

sürüklemek
Bir şeyi yerden kaldırmadan iterek veya çekerek götürmek: "Prenses koluma girdi, sürüklercesine büfeye götürdü."- A. Gündüz
sürüklemek
İlgi uyandırarak bırakamayacak duruma getirmek, çok ilgilendirmek
sürüklemek
Kötü bir duruma, sona doğru götürmek: "Kız kardeşini kötü yola sürükledi diye babası reddetmişti."- S. F. Abasıyanık. İlgi uyandırarak bırakamayacak duruma getirmek, çok ilgilendirmek: "... benim çağdaşlarımdan kim bilir kaç bin genci bahtiyar rüyalara sürüklemiştir."- Y. Z. Ortaç
sürüklemek
Akarsu, götürmek: "Sakarya nehri kırılmış söğüt dallarını, saman çöplerini sürüklüyordu."- A. İlhan. İstekli olmayan birini bir yere götürmek, getirmek veya bir işi yapmaya zorlamak: "Seni bırakmam vallahi diyor ve bazen gittiği yerlere bile onu sürükleyip götürmek istiyordu."- Y. K. Karaosmanoğlu
sürüklemek
İstekli olmayan birini bir yere götürmek, getirmek veya bir işi yapmaya zorlamak
sürüklemek
Akarsu için, götürmek
sürüklemek
Kötü bir duruma, sona doğru götürmek
sürüklemek
Bir şeyi yerden kaldırmadan iterek veya çekerek götürmek
sürükle
Избранное