O, kendi hayatı hakkında güçsüz hissediyor.
- He feels powerless about his own life.
Başkan güçsüz görünüyordu.
- The president appeared powerless.
O direnmekten vazgeçti ve kendini kaderine teslim etti.
- He stopped resisting, and resigned himself to his fate.
Günaha karşı direnmek gerçekten çok zor.
- It's hard to resist temptation.
O büyüleyici ve karşı konulmaz.
- He's charming and irresistible.
İnternet karşı konulmaz bir tsunamidir.
- The Internet is an irresistible tsunami.
Tom'un boynunu sıkma dürtüsüne karşı koymak zordu.
- It was hard to resist the impulse to wring Tom's neck.
Onlar düşman saldırısına karşı koymak için millerce yeraltı tünelleri kazdılar.
- They dug miles of underground tunnels to resist the enemy attack.
Onları karşı konulamaz buluyorum.
- I find them irresistible.
Onu karşı konulamaz buluyorum.
- I find him irresistible.
Tom büyüleyici ve dayanılmaz.
- Tom is charming and irresistible.
Mary hakkında onu dayanılmaz yapan bir şey var.
- There's something about Mary that makes her irresistible.
İnsanlar zalim hükümdara direndi.
- The people resisted their cruel ruler.
Tom gülümsemeye direndi.
- Tom resisted smiling.
Çok aciz hissetmekten hoşlanmıyorum.
- I don't like feeling so powerless.
She yielded resistlessly, every fibre of her being quivering responsive to the overwhelming passion of love which had at last stormed and broken down all barriers.