Gerçekten güzel bir tadı var.
- This sure tastes good!
Gerçekten güzel koktu.
- It smelled really good.
Doktor olarak iyi değil.
- He is no good as a doctor.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Balık yemek sağlığın için yararlıdır.
- Eating fish is good for your health.
O, tasarruflarını yararlı şeylere yatırdı.
- He put her savings to good use.
Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.
- I tasted all goods, and didn't find better than good health.
O, birkaç yıldır sağlıklı değil.
- He has not been in good health for some years.
Tom, acentenin menfaatı icabı işi bırakmalıdır.
- Tom should quit for the good of the agency.
Birey, devletin menfaati için mevcut değildir.
- The individual does not exist for the good of the State.
Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.
- You didn't do a very good job, I said.
O çok iyi bir öğretmendir.
- She is a very good teacher.
Arabamı satarak iyi bir kazanç elde ettim.
- I made a good profit by selling my car.
Sigara içmek çok zarar verir ama hiç fayda vermez.
- Smoking does much harm but no good.
Sizin için balık yemek faydalı mı?
- Is eating fish good for you?
Onlar çok çok iyiler.
- They're very, very good.
Bazıları İngilizcede iyiler,ve diğerleri matematikte iyiler.
- Some are good at English, and others are good at mathematics.
Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- Tom makes a good living.
O iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- She makes a good living.
Kötülüğe karşı iyilik yap.
- Render good for evil.
O bana bir iyilik yaptı.
- He did me a good turn.
O oldukça iyi bir fikir.
- That's a pretty good idea.
Tom'un köpeği oldukça iyi bir yüzücü.
- Tom's dog is a pretty good swimmer.
Peki, biri iyi olmak zorunda.
- Well someone has to be good.
Peki iyi haber nedir?
- So what's the good news?