Kardeşler kavga etmemelidir.
- Brothers should not quarrel.
Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.
- Our friendship is greater than our quarrels.
Lütfen tartışmaktan vazgeçin.
- Please cease from quarreling.
Seninle tartışmak istemiyorum.
- I don't want to quarrel with you.
Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.
- We must put an end to this kind of quarrel.
Ben münakaşaya karıştım.
- I was involved in the quarrel.
Onun, onunla tartışmaya niyeti yoktu.
- She had no intention of quarreling with him.
Önemsiz şeyler hakkında onunla tartışmayacak kadar akıllıyım.
- I know better than to quarrel with her about trifles.
Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
- The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
Tom ve Jane tartıştılar fakat ertesi sabah barıştılar.
- Tom and Jane quarreled, but they made up the next morning.
O kendi kendine kavga etti.
- He quarreled with his own self.
Tom, Mary'yle kavga etti.
- Tom quarreled with Mary.
Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.
- We must put an end to this kind of quarrel.