Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum.
- I found a box of Tom's things in the closet.
Bunlar senin eşyaların mı?
- Are these your things?
Andrina'nın işleri ciddiye almadığını bilirim ama kendisi harika bir arkadaş.
- I know Andrina doesn't take things seriously, but she is a wonderful friend.
Umarım sizin için işler yolunda gidiyordur.
- I hope things have been going well for you.
Büyük annem giysiler örmeyi seviyor.
- My grandmother likes to weave things.
Tom olaylar hakkında biraz daha olumlu olmayı öğrense, büyük olasılıkla insanlar ondan biraz daha hoşlanır.
- If Tom would learn to be a little more positive about things, people would probably like him a bit more.
Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var.
- Tom often has trouble remembering things.
Ortalık vahşileşmek üzere.
- Things are about to get wild.
Burada Boston'da koşullar farklıdır.
- Here in Boston, things are different.
Koşullar değişmek üzere.
- Things are about to change.
İlişkiler çirkinleşiyor.
- Things are getting ugly.
İlişkiler daha kötü oluyorlar.
- Things are getting worse.
Gidişat çok hızlı değişir.
- Things change too quickly.
Tom gittikten sonra buralarda gidişat aynı olmayacak.
- Things won't be the same around here after Tom leaves.
Umarım vaziyet çok değişmez.
- I hope things don't change too much.
Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.
- I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend.
Onlar mevcut durumdan memnun.
- They are content with things as they are.
Tom'un eşyaları kara borsadan aldığını işittim.
- I've heard that Tom buys things on the black market.
Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
- Take things a little more seriously.
Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
- We talked about various things.
Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
- I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.