These games are listed under the adult category.
 - Bu oyunlar yetişkin kategorisi altında listelenmiş.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
 - Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Daddy, may I go out and play?
 - Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played.
 - Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.
Has the performance started yet?
 - Oyun henüz başladı mı?
The audience acclaimed the actors for their performance.
 - Seyirci, performansları için oyuncuları alkışladı.
I don't think he's a great actor.
 - Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
She is said to have been an actress about twenty years ago.
 - Onun yaklaşık yirmi yıldır bir oyuncu olduğu söyleniyor.
I believe it's all a hoax.
 - Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
Jack played a dirty trick on me.
 - Jack bana kirli bir oyun oynadı.
Mike played a bad trick on his brother.
 - Mike erkek kardeşine kötü bir oyun oynadı.
Tom got an acting job in Hollywood.
 - Tom Hollywood'ta bir oyunculuk işi aldı.
Jane has been acting in movies since she was eleven.
 - Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
I am playing a browser game.
 - Bilgisayar oyunu oynuyorum.
The baby is playing with some toys.
 - Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
Climbing that mountain was a piece of cake.
 - O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
The toy seller was very friendly.
 - Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
That toy is selling like hot cakes.
 - O oyuncak çok satılıyor.
Stop playing pranks on me!
 - Bana oyun oynamayı kes!
A friend of mine showed me all the dolls he had bought abroad.
 - Arkadaşlarımdan biri yurt dışında aldığı bütün oyuncak bebekleri bana gösterdi.
I'll show you how this game is played.
 - Bu oyunun nasıl oynandığını sana göstereceğim.
He knows many folk dances.
 - O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
 - Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
 - Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.