Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
- Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
Aptal görünmeyi sevmiyorum.
- I don't like looking foolish.
Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır.
- Your way of looking at something depends on your situation.
Ben bu konuya farklı bir bakış açısından bakıyorum.
- I am looking at the matter from a different viewpoint.
Bir kişinin nasıl biri olduğunu onun arkadaşlarına bakarak söyleyebilirsin.
- You can tell what a person is like by looking at his friends.
Rahibe Teresa neye ihtiyaç olduğunu görmek için etrafına bakarak işine başladı.
- Mother Teresa began her work by looking around to see what was needed.
O güzel görünümlü bir kadın.
- She's a fine looking woman.
Lezzetli görünümlü yiyecek zorunlu olarak iyi tat vermez.
- Delicious looking food doesn't necessarily taste good.
Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.
- Both of them went to the window to look outside.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Görünüşünden memnun musun?
- Are you happy with how you look?
Diğerlerini görünüşleriyle yargılamamalısın.
- You shouldn't judge others on how they look.
Soruna farklı bir bakış açısından bakalım.
- Let's look at the problem from a different point of view.
Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
Tom iyi görünümlü ve karizmatiktir.
- Tom is good looking and charismatic.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
- Sometimes we need to look back to know where we are going to.
Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
- What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
O yaşına göre yakışıklı.
- He's good looking for his age.
Ben bir daire aramakla meşgulüm.
- I'm busy looking for an apartment.
Tom iş aramak için Boston'a geldi.
- Tom came to Boston looking for work.
Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.
- Tom looks like he's tired of waiting.
Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
- I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.
- My car looks shabby in comparison with his new one.
Tom Mary'nin yüzündeki görüntüye bakarak onun çok heyecanlı olduğunu söyleyebiliyordu.
- Tom could tell by the look on Mary's face that she was very excited.
Bir insanı görüntüsüyle yargılama.
- Don't judge a man by the way he looks.
O kız güzel görünümlü.
- That girl is good-looking.
Mary güzel bir kadın.
- Mary is a good-looking woman.
Tom yakışıklı bir adamdır, ama çok samimi değil.
- Tom is a good-looking guy, but he's not too friendly.
O yakışıklı bir adam.
- He's a good-looking guy.
Erkekler erkeksi görünmek isterler.
- Men like to look masculine.
Tom aptal görünmek istemiyor.
- Tom doesn't want to look foolish.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
O bana baktı ve gülümsedi.
- She looked at me and smiled.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
O seni görmek için sabırsızlanıyor.
- He is looking forward to seeing you.
Ben kısa sürede sizi tekrar görmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm looking forward to seeing you again soon.
When I opened there was an awful-looking man at the door.
Another elderly, imposing-looking man cameup beside Abbott.
O hanım çok güzel gözüküyor.
- That lady is very good looking.
Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
- What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
Sözlükte o sözcüğe bakın.
- Look that word up in the dictionary.
Hayır, teşekkürler. Sadece etrafa bakınıyorum.
- No, thank you. I'm just looking around.
a funny-looking dog.
If looks could kill.
It looks as if it’s going to rain soon.
Let’s have a look under the hood of the car.
Look to it yourself, father, answered Telemachus, for they say you are the wisest counsellor in the world, and that there is no other mortal man who can compare with you. .
Don’t look in the closet.
I look to each hour for my lover’s arrival.
That painting looks nice.
The hotel looks over the valleys of the HinduKush.
Why didn't any of my babysitters ever look like you?
- How come none of my babysitters ever looked like you?
How come none of my babysitters ever looked like you?
- Why didn't any of my babysitters ever look like you?
... And I started looking around and I looked over and we had a ...
... Lots of eyes looking on something can react. ...