kesinleştir

listen to the pronunciation of kesinleştir
Турецкий язык - Английский Язык
make certain
made certain
cinch
kesin
{s} exact

Life is not an exact science, it is an art. - Hayat kesin bir bilim değildir, bir sanattır.

Give me an exact answer. - Bana kesin bir cevap ver.

kesin
precise

That's precisely why I need to meet Tom. - Tom'la tanışmak istememin nedeni kesinlikle bu.

Above all, logic requires precise definitions. - Her şeyden önce, mantık kesin tanımlar gerektirir.

kesin
certain

He is certainly not without courage. - O, kesinlikle cesaretsiz değildir.

You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so. - Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.

kesin
{s} accurate

The text above contains no accurate facts on the matter. - Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.

He made an accurate report of the incident. - Olayla ilgili kesin bir rapor hazırladı.

kesin
{s} final

The plan is not yet finalized. - Plan henüz kesinleşmiş değil.

That budget isn't yet final. - O bütçe henüz kesinleşmiş değil.

kesin
absolute

I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up. - Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.

I looked down and had absolutely nothing to say. - Aşağı baktım ve kesinlikle söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.

kesin
definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

kesin
{s} frozen
kesin
{s} rigorous
kesin
assertive
kesin
firm

I'm firmly opposed to this. - Ben buna kesin bir biçimde karşıyım.

Jefferson believed firmly in the value of education. - Jefferson eğitimin değerine kesin olarak inanıyordu.

kesin
sure

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

Among the five of us, he's surely the one who can speak the most languages. - Beşimizin arasında, en fazla dil konuşabilen kişi kesinlikle odur.

kesin
definite

Tom should definitely go visit Mary next weekend. - Tom bir sonraki hafta sonu kesinlikle Mary'yi ziyarete gitmeli.

It will be four years before the definite result of beef liberalization emerges. - Sığır serbestleştirilmesinin kesin sonucu ortaya çıkmadan önce dört yıl olacak.

kesin
{s} declared
kesin
{s} determined
kesin
specific
kesin
irreversible
kesin
sure to

He is sure to come tomorrow. - O, kesinlikle yarın gelecek.

The day is sure to come when your dream will come true. - Hayalinin gerçekleşeceği gün kesin gelecek.

kesin
utter
kesin
precision

Sami fired and shot the intruder with precision. - Sami ateş etti ve izinsiz giren kişiyi kesin bir şekilde vurdu.

Precision in measurement is important. - Ölçümde kesinlik önemlidir.

kesin
pronounced
kesin
slipt
kesin
pointed
kesin
uncompromising
kesin
unambiguous
kesin
(Argo) in the bag
kesin
incontrovertible
kesin
categorial
kesin
out of question
kesin
for sure

Tom can't say for sure how many times Mary has been to Boston. - Tom Mary'nin kaç kez Boston'da bulunduğunu kesin olarak söyleyemez.

Tom will visit Boston this summer for sure. - Tom bu yaz kesinlikle Boston'u ziyaret edecek.

kesin
bound

He is bound to pass the test. - O kesinlikle sınavı geçecek.

He's bound to notice your mistake. - Onun hatanı farketmesi kesin.

kesin
clean-cut
kesin
(Kanun) mandatory
kesin
point-blank
kesin
truthful
kesin
(Konuşma Dili) hard and fast
kesin
unquestionable
kesin
undeniable
kesin
immutable
kesin
matriculation
kesin
affirmative
kesin
unquestioned
kesin
category
kesin
concrete
kesin
unequivocal
kesin
as sure as i'm sitting here
kesin
indisputable
kesin
doubtless
kesin
short and to the point
kesin
spot-on
Kesin
explicit
kesin
strict

Smoking is strictly forbidden here. - Burada sigara içmek kesinlikle yasaktır.

The importation of rare wild animals to this country is strictly prohibited. - Ender vahşi hayvanların bu ülkeye ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır.

kesin
dernier
kesin
implicit
kesin
clear-cut
kesin
express
kesin
indubitable
kesin
safe

There is definetly a safe route! - Kesinlikle güvenli bir rota var!

Only God can safely be omnipotent. - Sadece Allah, kesinlikle mutlak kudret sahibi olabilir.

kesin
decisive
kesin
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

kesin
flat

When your friends begin to flatter you on how young you look, it's a sure sign you're getting old. - Arkadaşların sana ne kadar genç göründüğünle ilgili iltifat etmeye başlarsa, bu yaşlandığına dair kesin bir işarettir.

His secretary flatly denied leaking any confidential information. - Onun sekreteri, gizli bilgiyi sızdırmayı kesinlikle reddetti.

kesin
hard-and-fast
kesin
tangible
kesin
unalterable
kesin
crucial
kesin
unerring
kesin
{i} deciding
kesin
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

kesin
secure
kesin
{s} mathematical
kesin
be precise
kesin
definate
kesin
clean cut
kesin
sure as death

It's as sure as death. - Bu, ölüm kadar kesindir.

kesin
definite, certain, definitive, decisive, absolute, accurate, precise, exact, categorical, final; indisputable, incontrovertible
kesin
categorical

I categorically refused. - Kesin bir dille reddettim.

I categorically refused. - Kesin bir şekilde reddettim.

kesin
cheese it
kesin
decisive, firm (statement)
kesin
downright
kesin
dogmatic
kesin
extreme
kesin
irrevocable
kesin
definite; absolute, categorical; final, irrevocable
kesin
decided

He decided to give up smoking once and for all. - Sigara içmekten kesin olarak vazgeçti.

The atmosphere in the room was decidedly frosty. - Odadaki atmosfer kesinlikle soğuktu.

kesin
{s} square

If you go to Beijing, definitely have a look at Tiananmen Square. - Beijing'e gideceksen, kesinlikle Tiananmen Meydanı'na bir bak.

kesin
terminative
kesin
{s} undoubted

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

kesin
pointblank
kesin
{s} stark
kesin
point blank
kesin
{s} peremptory
kesin
{s} surefire
kesin
{s} ocular
kesin
{s} rigid
kesin
{s} unquestioning
kesin
{s} round

Tom certainly deserves a round of applause. - Tom kesinlikle bir tur alkış hak ediyor.

kesin
{s} scientific
kesin
{s} positive

You look positively haggard. - Sen kesinlikle bitkin görünüyorsun.

Are you absolutely positive? - Kesinlikle olumlu musun?

kesin
spot on
kesin
clear cut
kesin
clearcut
kesin
{s} outright
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение kesinleştir в Турецкий язык Турецкий язык словарь

kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
Kesin
kat'i
Kesin
kati
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
kesin
(Osmanlı Dönemi) katî
kesinleştir
Избранное