kesinleşmek

listen to the pronunciation of kesinleşmek
Турецкий язык - Английский Язык
to become definite
become absolute
to become definite or final
(for something) to acquire a decisive quality
(Ticaret) finalize
kesin
{s} exact

I don't know exactly yet. - Henüz kesin olarak bilmiyorum.

The exact temperature is 22.68 degrees Celsius. - Kesin sıcaklık 22.68 derece Celsiustur.

kesin
precise

Above all, logic requires precise definitions. - Her şeyden önce, mantık kesin tanımlar gerektirir.

Precise measurements are required. - Kesin ölçümler gerekli.

kesin
certain

Certainly, I like playing cards. - Kesinlikle,kart oynamayı severim.

He is certainly not without courage. - O, kesinlikle cesaretsiz değildir.

kesin
{s} accurate

He needs to make an accurate report of the case. - Onun davanın kesin bir raporunu hazırlaması gerekiyor.

He made an accurate report of the incident. - Olayla ilgili kesin bir rapor hazırladı.

kesin
{s} final

Plans haven't yet been finalized. - Planlar henüz kesinleşmiş değil.

The plan is not yet finalized. - Plan henüz kesinleşmiş değil.

kesin
absolute

I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up. - Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.

It is absolutely impossible to do so. - Öyle yapmak kesinlikle imkansızdır.

kesin
definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

kesin
{s} frozen
kesin
{s} rigorous
kesin
assertive
kesin
firm

I'm firmly opposed to this. - Ben buna kesin bir biçimde karşıyım.

I'm firmly opposed to corporal punishment. - Ben işkenceye kesin olarak karşıyım.

kesin
sure

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

Among the five of us, he's surely the one who can speak the most languages. - Beşimizin arasında, en fazla dil konuşabilen kişi kesinlikle odur.

kesin
definite

Give me a definite answer. - Bana kesin bir cevap ver.

Give me a definite answer. - Bana kesin bir cevap verin.

kesin
{s} declared
kesin
{s} determined
kesin
specific
kesin
irreversible
kesin
sure to

Her son is sure to succeed. - Oğlu kesinlikle başarılı olacak.

Your plan is sure to succeed. - Senin planın başarılı olacağı kesin.

kesin
utter
kesin
precision

Sami fired and shot the intruder with precision. - Sami ateş etti ve izinsiz giren kişiyi kesin bir şekilde vurdu.

Precision is important in math. - Kesinlik matematikte önemlidir.

kesin
pronounced
kesin
slipt
kesin
pointed
kesin
uncompromising
kesin
unambiguous
kesin
(Argo) in the bag
kesin
incontrovertible
kesin
categorial
kesin
out of question
kesin
for sure

Tom will visit Boston this summer for sure. - Tom bu yaz kesinlikle Boston'u ziyaret edecek.

The weather will be good tonight for sure. - Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.

kesin
bound

Such a plan is bound to fail. - Öylesine bir plan kesin başarısız olacaktır.

He's bound to notice your mistake. - Onun hatanı farketmesi kesin.

kesin
clean-cut
kesin
(Kanun) mandatory
kesin
point-blank
kesin
truthful
kesin
(Konuşma Dili) hard and fast
kesin
unquestionable
kesin
undeniable
kesin
immutable
kesin
matriculation
kesin
affirmative
kesin
unquestioned
kesin
category
kesin
concrete
kesin
unequivocal
kesin
as sure as i'm sitting here
kesin
indisputable
kesin
doubtless
kesin
short and to the point
kesin
spot-on
Kesin
explicit
kesin
strict

The importation of rare wild animals to this country is strictly prohibited. - Ender vahşi hayvanların bu ülkeye ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır.

Smoking is strictly prohibited. - Sigara içmek kesinlikle yasaktır.

kesin
dernier
kesin
implicit
kesin
clear-cut
kesin
express
kesin
indubitable
kesin
safe

Only God can safely be omnipotent. - Sadece Allah, kesinlikle mutlak kudret sahibi olabilir.

Tom was perfectly safe. - Tom kesinlikle güvendeydi.

kesin
decisive
kesin
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

kesin
flat

He rejected our demand flatly. - Talebimizi kesin bir şekilde reddetti.

His secretary flatly denied leaking any confidential information. - Onun sekreteri, gizli bilgiyi sızdırmayı kesinlikle reddetti.

kesin
hard-and-fast
kesin
tangible
kesin
unalterable
kesin
crucial
kesin
unerring
kesin
{i} deciding
kesin
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

kesin
secure
kesin
{s} mathematical
kesin
be precise
kesin
definate
kesin
clean cut
kesin
sure as death

It's as sure as death. - Bu, ölüm kadar kesindir.

kesin
definite, certain, definitive, decisive, absolute, accurate, precise, exact, categorical, final; indisputable, incontrovertible
kesin
categorical

I am categorically opposed to the company declaring bankruptcy. - Ben şirketin iflas ilan etmesine kesin bir biçimde karşıyım.

I categorically refused. - Kesin bir dille reddettim.

kesin
cheese it
kesin
decisive, firm (statement)
kesin
downright
kesin
dogmatic
kesin
extreme
kesin
irrevocable
kesin
definite; absolute, categorical; final, irrevocable
kesin
decided

He decided to give up smoking once and for all. - Sigara içmekten kesin olarak vazgeçti.

Tom certainly wouldn't be pleased if Mary decided to go back to work. - Mary işe geri dönmeye karar verse, Tom kesinlikle memnun olmaz.

kesin
{s} square

If you go to Beijing, definitely have a look at Tiananmen Square. - Beijing'e gideceksen, kesinlikle Tiananmen Meydanı'na bir bak.

kesin
terminative
kesin
{s} undoubted

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

kesin
pointblank
kesin
{s} stark
kesin
point blank
kesin
{s} peremptory
kesin
{s} surefire
kesin
{s} ocular
kesin
{s} rigid
kesin
{s} unquestioning
kesin
{s} round

Tom certainly deserves a round of applause. - Tom kesinlikle bir tur alkış hak ediyor.

kesin
{s} scientific
kesin
{s} positive

Are you absolutely positive? - Kesinlikle olumlu musun?

I'm absolutely positive that Tom can do that. - Tom'un bunu yapabildiğinden kesinlikle eminim.

kesin
spot on
kesin
clear cut
kesin
clearcut
kesin
{s} outright
Турецкий язык - Турецкий язык
Kesin bir durum almak, kat'îleşmek, kat'iyet kesp etmek
Değişme olanağı olmadan yürürlüğe girmek
Kesin bir durum almak, katileşmek, katiyet kesbetmek
kat'ileşmek
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
Kesin
kat'i
Kesin
kati
Kesinleşme
kat'ileşme
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
kesin
(Osmanlı Dönemi) katî
kesinleşme
Kesinleşmek işi
kesinleşmek
Избранное