It may not appeal to some, but I prefer to remain a salaried man; I don't have to worry so much about making both ends meet.
 - Bazı insanların ilgisini çekmeyebilir fakat maaşlı bir adam kalmayı tercih ediyorum; Geçinmek için çok fazla kaygılanmak zorunda değilim.
Tom told Mary to stop worrying.
 - Tom Mary'ye kaygılanmayı durdurmasını söyledi.
Anxiety about immigration is one of the reasons why Great Britain voted to leave the European Union.
 - Göç ile ilgili kaygı Büyük Britanya'nın Avrupa birliğinden ayrılmak için oy verme nedenlerinden biridir.
The bliss was often interrupted by anxiety.
 - Mutluluk sık sık kaygı ile kesildi.
Few people are free from cares.
 - Birkaç kişi kaygısız.
Tom was happy and carefree.
 - Tom mutlu ve kaygısızdı.
I must admit, I have some misgivings about your plan.
 - İtiraf etmeliyim, senin planın hakkında bazı kaygılarım var,
That's my sole concern.
 - O benim yegane kaygım.
The biggest concern is cost.
 - En büyük kaygı ücret.
It is preoccupation with possession, more than anything else, that prevents men from living freely and nobly.
 - Bu, başka her şeyden daha fazla, insanların özgürce ve mertçe yaşamasını engelleyen mülk ile ilgili kaygıdır.