They live in the house opposite to ours.
- Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
He has a lot of success with the opposite sex.
I was on my seat and she stood opposite.
She saw him walking on the opposite side of the road.
Up is the opposite of down.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
You should save some money against a rainy day.
- Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
Lincoln welcomed his old political opponent.
- Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.
He doesn't stand a chance against his opponent.
- Onun rakibine karşı bir şansı yok.
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
His house is on the opposite side of the street.
- Onu evi caddenin karşı tarafında.
Whose house is opposite to yours?
- Kimin evi seninkinin karşısında?
There was no counterevidence.
- Hiçbir karşı delil yoktu.
He countered their proposal with a surprising suggestion.
- O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
- Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
I think I've met you before.
- Seninle daha önce karşılaştığımı düşünüyorum.
Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
- Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual.
- Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
- Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
Let's compare the translation with the original.
- Çeviriyi orijinali ile karşılaştıralım.
Compare the translation with the original.
- Çeviriyi orijinali ile karşılaştırın.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
He's opposed to racial discrimination.
- Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
My university friend is against terror.
- Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
Anti-Chinese sentiment is on the rise in Myanmar.
- Myanmar'da Çin karşıtı düşünceler artıyor.
The anti-smoking law is just, in my opinion.
- Bence, sigara karşıtı yasa makul.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
- Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
- Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
The soldiers were disaffected toward the government.
- Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
Never contradict your elders.
- Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.
The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries.
- ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
Do not forget to meet me at the station.
- Beni istasyonda karşılamayı unutma.
He joined the opposing team.
- O, karşı takıma katıldı.
I am willing to go on record as opposing nuclear tests.
- Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.
Tom is facing a few serious problems.
- Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.
Tom is facing financial problems.
- Tom mali sorunlarla karşı karşıya.
We opposed his plan to build a new road.
- Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
I met with my teacher in the theater.
- Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.
People should be honest with one another.
- İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.