There was a castle here many years ago.
- Yıllar önce orada bir kale vardı.
I think Malbork castle is wonderful.
- Sanırım Malbork kalesi harika.
Gold can conquer any fortress.
- Altın herhangi bir kaleyi fethedebilir.
The fortress was in the enemy's hands.
- Kale düşmanın ellerindeydi.
Is it hard being a goalie?
- Bir kaleci olmak zor mu?
The goalkeeper for France dived to the ground and saved Ronaldo’s shot.
- Fransa'nın kalecisi yere daldı ve Ronaldo'nun atışını kurtardı.
He built forty-eight forts.
- O, kırk sekiz kale yaptı.
They built the walls of the fortress without using cement at all.
- Hiç çimento kullanmadan kalenin duvarlarını inşa ettiler.
Thanks to Facebook, stalking is no longer the bastion of a few devoted enthusiasts, but a highly automated task convenient enough even for the busy housewife.
- Facebook sayesinde, sinsice izlemek artık birkaç özverili hayranın kalesi değildir ama yoğun ev kadını için bile oldukça uygun bir yüksek otomasyonlu görevdir.
The picture of the tower was out of focus.
- Kalenin resminin odak ayarı bozuktu.
That village is the enemy's last stronghold.
- O köy düşmanın son kalesidir.
Tom's home looks like a castle.
- Tom'un evi bir kale gibi görünüyor.
The first time Tom brought Mary home, his mother said, This one's a keeper.
- Tom ilk kez Mary'yi eve getirdiğinde onun annesi bu bir kaleci. dedi.
Tom always keeps a pencil behind his ear.
- Tom her zaman kulağının arkasında bir kalem tutar.
The boy liked to keep his pencils sharp.
- Çocuk kalemlerini keskin tutmayı severdi.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.