The audience filled the hall.
- İzleyici salonu doldurdu.
English is quite often the language of choice when speaking to an international audience.
- İngilizce uluslararası bir izleyici kitlesiyle konuşurken, oldukça sık tercih edilen bir dildir.
My video channel on YouTube has a wide viewership.
- YouTube'taki video kanalımın çok sayıda izleyicisi var.
This movie leaves a profound reflection for all viewers.
- Bu film, tüm izleyiciler için derin bir yansıma bırakır.
The spectators in the gallery were making a lot of noise.
- Galerideki izleyiciler çok gürültü yapıyorlardı.
This movie leaves a profound reflection for all viewers.
- Bu film, tüm izleyiciler için derin bir yansıma bırakır.
Television enlightens the viewers as well as entertains them.
- Televizyon izleyicileri eğlendirmesinin yanı sıra onları aydınlatır.
Around half of the audience were female.
- İzleyicilerin yaklaşık yarısı kadındı.
The movie Titanic moved audiences around the world.
- Titanik filmi tüm dünyada izleyicilere taşındı.
In Soviet Russia, television watches the audience!
- Sovyet Rusya'sında, televizyon seyirciyi izler!
My father usually watches television after dinner.
- Babam genellikle akşam yemeğinden sonra televizyon izler.
This security system allows us to trace employees movements anywhere they go.
- Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.
The police have traced her to Paris.
- Polisler onu Paris'e kadar izledi.
The dog followed me to my home.
- Köpek beni evime kadar izledi.
I will follow the law.
- Ben hukuku izleyeceğim.
They followed the tracks the car had left.
- Arabanın bıraktığı izleri takip ettiler.
I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing.
- Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
Tom noticed that Mary was following him.
- Tom Mary'nin kendisini izlediğini fark etti.
I asked Tom to stop following us.
- Tom'un bizi izlemeyi bırakmasını istedim.
Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts.
- Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.
I love watching soccer games.
- Futbol oyunlarını izlemeyi severim.
Felicja enjoys watching TV.
- Felicja, televizyon izlemekten hoşlanır.
Layla, an Aborigene, made use of her renowned tracking skills.
- Aborijin olan Leyla, meşhur izleme becerilerini kullandı.
Boys trail girls in language skills.
- Oğlanlar dil becerileri konusunda kızları izler.
I don't want to leave any paper trails.
- Ben herhangi kağıt izleri bırakmak istemiyorum.
The hunting dogs followed the scent of the fox.
- Av köpekleri tilkinin kokusunu izledi.