This test suite is unstable.
- Bu test maiyeti istikrarsız.
Tom is extremely unstable.
- Tom son derece istikrarsız.
Their situation is precarious.
- Durumları istikrarsızdır.
The market is very volatile.
- Pazar çok istikrarsız.
Stability has been elusive.
- İstikrar zor bulunur.
Tom gave Mary the stability that she had never had.
- Tom, Mary'ye şimdiye kadar sahip olmadığı istikrarı verdi.
There was steady economic improvement.
- İstikrarlı ekonomik gelişme vardı.
The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
- İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
Bu mücadele kararlılıkla devam edecek.
- Bu mücadele istikrarla sürecek.
Kararlılıkla her şeyi başarırız.
- İstikrarla her şeye muvaffak oluruz.